BİLKENT'TE DEHŞET...

Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne sahte kimlikle giren DHKP-C’li 25 yaşındaki Didem Akman, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün 1 metre gerisinde üzerindeki 4 kilo TNT, sodyum ve kükürtten oluşan bombayı patlatmak istedi.

Sadece fünye patlayınca tabancasını çekmeye çalıştı ancak Türk’ün korumalarınca engellendi. Hafif yaralanan Akman’a yardımcı olan Serkan Onur Yılmaz da yakalandı. 3’üncü şüpheli aranıyor.

CEZAEVLERİNDE 9 yıl önce gerçekleştirilen ve 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hayata Dönüş Operasyonu sırasında Adalet Bakanı olan Hikmet Sami Türk’e yönelik bombalı suikast girişimi can kaybı olmadan atlatıldı. Hayata Dönüş Operasyonu davasının zamanaşımına uğramasından bir gün sonra üniversiteye gelen Türk’ü öldürmek için üzerindeki bombayı patlatmak için fünyeyi ateşleyen DHKP-C’li 25 yaşındaki Didem Akman başarılı olamadı. Amatörce yapılan ve yanlış bağlanan düzenek nedeniyle sadece fünyenin patlaması nedeniyle yaralanan Akman ile kendisine yardımcı olan 26 yaşındaki Serkan Onur Yılmaz yakalandı.

4 kilo patlayıcı

Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku dersi veren Türk, dün sabah saat 10.00 sıralarında fakülte binasına 4 koruması ile geldi. Türk, B-113 numaralı sınıfa giderken, binanın ilk katına girdiği sırada, sahte kimlik gösterip kütüphaneye gideceğini söyleyerek üniversiteye giren Didem Akman, üzerindeki 4 kilo TNT, sodyum ve kükürtten oluşan bombayı patlatmak için 8 fünyeyi ateşledi.

Amatör düzenek

Düzenek çok amatörce yapıldığından ve yanlış bağlandığından bomba patlamadı, ancak günyeler patladı. Patlamanın etkisiyle koridorda bulunan öğrenciler arasında büyük panik yaşandı. Akman son bir çabayla belindeki 7.65 mm çapında tabancayı çıkarmak isterken, Türk’ün 2 koruması eline vurarak tabancayı aldılar.

Hafif yaralandı

Fünyelerin ateşlenmesi nedeniyle vücudunda yaralar oluşan terörist, ambulansla Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Doktorlar, Akman’ın hayati tehlikesinin olmadığını ve kısa sürede taburcu edileceğini açıkladılar. Saldırıyı yara almadan atlatan Türk ise kapıda bekleyen diğer korumaları tarafından olay yerinden uzaklaştırıldı.

3 kişi gelmişler

Güvenlik kameralarının incelenmesinin ardından Akman’ın üniversiteye yanında 2 kişiyle girdiği belirlendi. Bu kişilerden Serkan Onur Yılmaz, olay yerinden yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta Ankara dışına çıkmak üzere geldiği otobüs firmasına ait terminalde yakalandı. 3’üncü şüpheli ise aranıyor.

150 öğrenci vardı

Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kürşat Aydoğan, büyük bir felaketin eşiğinden dönüldüğünü belirterek, "İçeride yaklaşık 150 öğrencimiz vardı. Terörist bombayı patlatsaydı büyük bir facia yaşanabilirdi" dedi. Rektörlük, bombalı saldırı girişimini kınadı.

Ambulansı Türk çağırttı

FÜNYELERİN ateşlenmesi nedeniyle vücudunda yaralar oluşan ancak hayati tehlikesi bulunmayan Didem Akman, Hikmet Sami Türk’ün çağırttığı bir ambulansla Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Sağlık görevlileri, derhal müdahale ederek herhangi bir hayati tehlikeye karşı Akman’a sürekli oksijen verdiler.

Yüreğimiz yandı

Lice’nin Abalı Köyü yakınlarında yola döşenen mayın zırhlı personel taşıyıcı geçerken uzaktan kumandayla patlatıldı. Araçtaki 9 asker şehit oldu.
DİYARBAKIR’ın Lice Tugay Komutanlığı’ndan dün sabah yol güvenliğini sağlamak üzere bölgeye hareket eden bir tank ile zırhlı personel taşıyıcı, saat 07.00’de, Lice’ye 10 kilometre uzaklıktaki Abalı Köyü yakınlarında teröristlerin mayınlı saldırısıyla karşılaştı. Önden giden tank geçtikten sonra arkadan gelen Amerikan yapımı M-113 zırhlı personel taşıyıcı geçerken teröristler önceden yola döşedikleri mayını uzaktan kumandayla patlattı. Çok güçlü patlayıcının infilakıyla zırhlı personel taşıyıcıda bulunan Uzman çavuşlar Salih Akyürek (Yozgat), İlhami Hardal (Kilis). Erler Murat Çavdar (Trabzon- Maçka), Onur Gömze (Aydın- Karpuzlu), Emrah Polat (Aydın- Nazilli), Erdal Oral (Kars- Kağızman), Zeynel Direkçi (Gaziantep), Mehmet Ali Karaduman (Manisa- Kula), Miktat Beder (Trabzon- Arsin) şehit oldu. Olayın duyulmasının hemen ardından bölgeye sevkedilen birlikler geniş çaplı operasyon başlattı. 2’nci Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel ve 7’nci Kolordu Komutanı Korgeneral Bekir Kalyoncu da olay yerine giderek incelemede bulundu. 18 Nisan’da da Lice-Genç karayolu üzerinde 60 kilo amonyum nitrat kullanılarak tuzaklanmış patlayıcı madde düzeneğinin patlaması sonucu güvenlik kuvvetlerine ait bir araçta hafif maddi hasar meydana gelmiş, ancak can kaybı olmamıştı.

Uğurlama töreni

Mayınlı saldırının ardından bölgede geniş kapsamlı operasyon başlatıldı. Diyarbakır 7’nci Kolordu Komutanlığı’dan kalkan Sikorsky helikopterlerle PKK’lıların kaçış güzergahlarına Jandarma Özel Harekat Timler indirilirken, karadan da çok sayıda asker sevk edildi. Kobra tipi helikopterler de teröristlerin bulunabileceği alanları bombaladı. Şehitler için bugün Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde uğurlama töreni düzenlenecek.

Şemdinli şehidi

Hakkári’nin Şemdinli İlçesi’ne bağlı Derecik Beldesi yakınlarındaki Bilimi Gediği bölgesinde dün saat 13.00 sıralarında operasyondan dönen askeri birliğe teröristler ateş açtı. Teröristlerin açtığı ilk ateşte Karslı piyade çavuş Olcay Koçak şehit düştü.

Tunceli’de bir yaralı

Tunceli yakınlarındaki dağlık arazide, PKK’lı teröristler tarafından basma düzenekli olarak tuzaklanmış patlayıcının infilak etmesi sonucu 1 güvenlik görevlisi yaralandı. Mardin’in Dargeçit İlçesi dağlık arazi kesiminde, teröristler tarafından gizlenmiş 119 adet BKC makineli tüfek mermisi de bulundu.

Parçaları topladılar

PKK’lı teröristlerin döşediği mayının patlaması sonucu içinde dokuz askerin şehit olduğu M-113 model zırhlı personel taşıyıcı, olayın ardından askeri yetkililer tarafından incelendi. Güvenlik güçleri olay yeri çevresinde geniş güvenlik önlemi alırken, patlamanın şiddetiyle büyük hasar gören ve parçaları etrafa saçılan araç kaldırıldı.

Direnişi Üsküdar’daki evde bekliyorduk

Bostancı’da Devrimci Karargáh örgütüne düzenlenen operasyona katılan bir polis memuru, operasyonun nasıl planlandığını anlattı.
"Bostancı’daki evde direnişle karşılaşacağımızı bilmiyorduk" diyen polis şunları söyledi: "İstihbarat Şubesi, operasyon öncesi toplantıda Üsküdar’daki hücre evde Fatih Aydın isimli teröristin bulunduğunu, önemli mühimmat olduğunu ve direnişle karşılaşabileceğimizi söyledi. Bostancı’daki evde ise bir kadın ile çocuğun olabileceği bilgisi verildi. Bunun üzerine direnişle karşılaşılabilecek Üsküdar’daki evde şehit olan amirimiz Semih Balaban gitti. Bostancı’daki evde çatışma çıkınca ve arkadaşlarımız yaralanınca, Balaban, Bostancı’ya geldi. 35-40 dakika sonra Bostancı’daydı. Hücre evine 2’nci kez sızma girişimimiz sırasında şehit oldu."

TSK 86’dan beri silah gömmüyor

Başbuğ, çeşitli kazılarda bulunan silahlarla ilgili olarak ise, ’Soğuk Savaş’ döneminde Sovyet işgaline karşı önlem olarak toprak altına silah gömme uygulamasına, 1998 yılında tamamen son verildiği bilgisini verdi, bugüne kadar bulunan 45 silahın hiçbirinin TSK envanterine kayıtlı olmadığını söyledi. 90 dakika planlanan toplantı, yaklaşık 2,5 saat sürdü.

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Poyrazköy’de bulunan cephaneliğin İstanbul Emniyeti tarafından canlı yayınla tanıtımından bir saat sonra başlayan basın toplantısında, TSK envanterindeki el bombalarının artık stok numaraları ile izleneceğini açıkladı. Başbuğ, Soğuk Savaş döneminde Sovyet işgaline karşı önlem olarak planlanın toprak altına silah gömme uygulamasına 1998 yılında tamamen son verildiğini de söyledi. Genelkurmay Karargáhı İnönü Salonunda düzenlenen toplantı 90 dakika olarak planlandı, ancak yaklaşık 2,5 saat sürdü. Yabancı basın organları dahil akredite bütün basın organlarının temsilci ve savunma muhabirlerinin davet edildiği toplantıda Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler, İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak da hazır bulundu.

Gizli tanık kimdir ne kadar güvenilir

İletişim-2 toplantısında önceliği Ergenekon soruşturmasına veren İlker Başbuğ şu yorumu yaptı: "İkinci iddianamede 1993 yılında Bingöl’de meydana gelen olayla ilgili bir gizli tanığın ifadesi var. Gizli tanık kimdir, ne kadar güvenilir. Bunun beyanı iddianamede yer almış. Alabilir. Ama şunu sormak bizim hakkımız.. Olay var, iddianamede suçlanan kişilerle olayın organik ilişkisi yok. O zaman niçin koydunuz? Sadece gizli tanık, onu destekleyen delil de yok. Neticede bir şey konmuşsa iddianameye, o iddianame kapsamında ismi geçen kişilerle, olaylarla bir ilişkisi olmalı ki anlam ifade etsin.. Bütün yan dosyaları incelemedik. Ama özellikle bazı konuların gizli tanık ve itirafçılara dayanması da insanı bir noktada düşünme noktasına sürüklüyor.

Süreçle ilgili deniliyor ki, ’Bu soruşturma Genelkurmay Başkanlığının desteği ve izniyle oluyor’. Bir hukuk devletinde herhangibir kurumun yürütülmekte olan bir yargı sürecine destek vermesini veya vermemesini düşünmek kadar ayıp bir şey yoktur." Başbuğ, TSK’nın "Ergenekon" davasına "genel bakışının nasıl olduğunun" sorulması üzerine de davanın özel isimle anılmasının yanlış olduğunu ve ilgili mahkemenin "davanın özel izinle anılmaması yönünde kararı" bulunduğunu söyledi.

Silah ordunun namusu TSK silahı kayıp değil

Başbuğ’un, TSK’ya ilişkin açıklamaları da silah ve mühimmat ayrımıyla başladı ve özetle şöyle devam etti: "Soruşturma kapsamında bugüne kadar bulunan 45 adet silahın hiçbirisi TSK’daki envantere dahil değildir, ait değildir. Hepiniz askerlir yaptınız, silah ordunun namusudur. Her mühimmatın üzerinde sadece kafile numarası var. Kafile numarası demek, örnek; Silahlı Kuvvetler diyor ki ’6 bin tane bana lav üret Makine Kimya Endüstrisi’. 6 bin lavı üretiyor ve ürettiği 6 bin lava aynı numarayı vuruyor.

Beykoz’dan neden boş lav silahı çıktı

Bulunan mühimmatın nereden çıktığını bulabilmemiz bizim için hayati öneme haiz. Ama mevcut sistemde kafile numarası sistemi olduğu için şu an bazı zorluklarımız var. Elbette bunlarla ilgili tedbirler aldık. Beykoz Poyrazköy’de yapılan kazıların bir tanesinde beş tane boş lav paketlenmiş olarak bulundu, gömülmüş. Şimdi yani bu boş lavın kullanma olanağı yok. Bu beş tane boş lavı niye gömdüler? Beş tane boş lav hiç bir işe yaramaz, niçin paketlenip, kim yaptı onu da bilemem, yargı çıkartacak. Deniliyor ki, ’Bulunan mühimmatın bir kısmı, TSK’nın Özel Kuvvetler Komutanlığı’na ait gömülü mühimmat olabilir’. Özel Kuvvetler Komutanlığımızın Türkiye sathında gömülü silah ve mühimmatı vardı.

Beykoz arazisine herkes girebilir

1986 yılında alınan karar çerçevesinde silah ve mühimmatın tümünün depolara alınması emri verildi ve bu işlem 1998 yılında tamamlandı. Bu şu demektir, TSK’nın ülke sathında hiçbir yerde gömülü silah ve mühimmatı yoktur. Beykoz arazisi ikinci derecede kara askeri yasak bölge statüsünde vakıf arazisidir. İkinci derece kara askeri yasak bölgelere, sadece yabancılar giremez. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkes girer, gerekli izinleri alırlarsa bina da yapar, oturur, faaliyet de yapar.

Aynı bombalardan Emniyet’te de var

MKE tarafından üretilen mühimmatın hepsi TSK’nin envanterine girmiyor. Bazıları Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ihtiyaçlarını karşılamak için onlara da devrediliyor.. 1988 yılında 3 bin 300 tane savunma el bombası üretilmiş. Bunun 3 bin tanesi Emniyet Genel Müdürlüğü’ne verilmiş, 300’ü de TSK’nın envanterine girmiş ve bu el bombalarından bir kısmı da bu bulunan mühimmatın içinde. Herhangi bir yerde mühimmat ve silah bulunduğu zaman, o kafile mühimmat hangi birliklerdeyse nokta denetleyicisi gönderiyoruz. Bu iki sistemi 1 yıldır çalıştırıyoruz. Birliklerden alınan raporlar ve ani denetleme sonuçlarına göre birliklerden alınan resmi raporlarda bizim kayıtlarımıza göre mühimmat eksiğimiz gözükmüyor

Bulunan lavlardan biri SAT envanterinde yok

"Poyrazköy’deki kazılarda bulunan el bombalarının kafile numaralarını taşıyan benzeri mühimmat Emniyet Genel Müdürlüğü’ne verilmiş olabilir mi?" sorusunu ise Başbuğ, şöyle yanıtladı:"Dolu bulunan 29 veya 25 tane lav var. Kafile ve stok numarası olanlardan biri SAT komutanlığı envanterinde yok. MKE lav silahını yabancı ülkelere de satıyor. Buradaki amacım, olayın karmaşıklığını aktarabilmek. Her lav silahının üzerine stok numarasını vurduğumuz zaman bu sorun ortadan kalkacak."

Anayasal düzene bağlı olmayanı barındırmayız

"TSK olarak biz demokrasiye, demokratik rejime, hukuk devletine bağlıyız ve saygılıyız. Dolayısıyla TSK’nin bünyesinde farklı düşüncede olan kimse barınamaz, buna müsaade etmeyiz. Bu konulara ilişkin olarak şu anda TSK’nin bünyesinde böyle bir sorun yoktur. Ve bu soruna yönelik herhangi bir araştırma inceleme ihtiyacı da yoktur.

Örnek’e ait belge yok

(Emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen günlükler konusunda) Genelkurmay Başkanlığı’nın elinde bu konuyla ilgili bir belge yoktur. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili soruşturmaya devam ediyor. Bunun sonucu beklenmeli.

Protesto TBMM’ye değil

Bizim TSK olarak hiçbir zaman ne TBMM’de, ne siyasi partileri protesto etmek gibi bir durumumuz olmaz. Ancak bu Meclis içinde yer alan bir grup, siyasi parti olarak gözüküyor. Bu siyasi parti bir terör örgütüyle ilişkisini, terör örgütüne bakışını açıklığa kavuşturmadan bizim onlarla aynı ortamda olmamız söz konusu değil. Bizim biraz önce ifade ettiğim gibi terör örgütü ile arasına mesafe koyamayan ve açıkça ifade edemeyen bir grupla yan yana gelmemeye özen göstermemizi bütün Türk halkının anlayacağını düşürüyorum.

’Gatakulli’ye sert çıktı

Emekli ve muvazzaf askerlerin İstanbul GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’ne sevklerini kendilerinin yaptığı gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Yapılan herşey hukuk, kanun, mevzuat neyse ona göre yapılmaktadır. Bu konuyu bu kadar çirkin şekilde yalan ve iftiralara dayalı olarak gündeme getirmek ahláksızlıktır.’’

’Bunları niye sormadınız’

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un konuşmasında değindiği bazı diğer konular da şöyle:

AB’de eşit muamele bekliyoruz: "TSK için AB’ye tam üyelik Atatürk’ün amaçladığı çağdaş uygarlık düzeyine çıkma konusunda önemli bir araçtır. AB’den Türkiye’ye diğer devletlere olduğu gibi eşit davranılmasını istiyoruz.

Jones’la görüşmemi atladınız: "Obama’nın Türkiye’ye geldiği gün (5 Nisan 2009- Pazar) Ulusal Güvenlik Danışmanı (James Jones) ile görüştüm. Onu da hiçbiriniz yakalayamadı. Ben bunu soracağınızı bekliyordum.''

CHP, Adalet Bakanı Şahin hakkında gensoru önergesi verecek.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin hakkında TBMM'ye gensoru önergesi verme kararı aldıklarını bildirdi.

TAVIRLAR HUKUK AÇISINDAN KAYGI VERİCİ
Öymen, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında bugün Genel Başkan Deniz Baykal başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı hakkında bilgi verdi.

Toplantıda, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in başta Deniz Feneri davası olmak üzere çeşitli konulardaki tutumunun ele alındığını ifade eden Öymen,''Halka gerçek dışı bilgi verdiği ve Deniz Feneri davasının başından bu yana izlediği tavırların hukukun işlemesi açısından kaygı verici olduğu tespit edildi'' dedi.

GENSORU ÖNERGESİ EN KISA SÜREDE SUNULACAK
Bakan Şahin'in vatandaşların yasa dışı dinlenmesi konusundaki açıklamaları ile YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'na karşı tutumunun da toplantıda değerlendirildiğini bildiren Öymen, ''Bütün bu nedenlerle Adalet Bakanı aleyhine bir gensoru önergesi verilmesi kararlaştırıldı. Bu gensoru önergesini en kısa zamanda CHP Meclis Grubu TBMM'ye sunacaktır'' dedi.

Adaletin işleyişi konusunda ciddi kaygılar olduğunu kaydeden Öymen, Adalet Bakanı Şahin'in bu konuda birinci derecede sorumluluk taşıdığına inandıklarını söyledi.

Öymen, toplantıda Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin de ele alındığını belirterek, Türkiye'nin Ermenistan'la ortak bir yol haritası oluşturma çabalarının hiç kimseyi tatmin etmediğini, Amerika'dan beklenen yaklaşımın elde edilemediğini fakat Azerbaycan ile ilişkilerin ise olumsuz etkilendiğini gördüklerini bildirdi.

KIBRIS POLİTİKALARI KAYGI VERİCİ
Toplantıda Kıbrıs konusunun da değerlendirildiğini ifade eden Öymen, hükümetin bu konuda izlediği politikanın kaygı verici olduğunu kaydetti. Öymen, Kıbrıs'ın Türkiye'nin gündeminde her zaman ön sıralarda yer aldığını ifade ederek, bu konudaki gelişmeleri dikkatle takip ettiklerini bildirdi.

Öymen bir gazetecinin sorusu üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un bugün ''İletişim Toplantısı''nda yaptığı açıklamalarının da MYK toplantısında değerlendirildiğini kaydetti.

"HÜKÜMET TERÖR KONUSUNA DİKKAT ETMELİ"
CHP'nin ''Ergenekon'' davası hakkındaki görüşlerini daha önce kamuoyuna açıkladığını hatırlan Öymen, ''Sayın Genelkurmay Başkanı'nın verdiği bazı bilgileri, yaptığı değerlendirmeleri dikkatle not ettik'' dedi.

Öymen, bir başka soru üzerine de eski bakanlardan Hikmet Sami Türk'e yönelik suikast girişiminin son derece üzüntü verici olduğunu belirterek, terörün geldiği noktaya dikkati çekti. Öymen, hükümetin bu tip konularda daha dikkatli olması gerektiğini de vurguladı.

AKP'nin, Devlet Bahçeli aleyhinde açtığı 20 bin TL'lik manevi tazminat davası reddedildi.

AK Parti'nin, MHP grup toplantısında yaptığı konuşmada, “partiyi ağır bir biçimde suçlayıcı ve aşağılayıcı ifadeler kullandığı” iddiasıyla MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli aleyhinde açtığı 20 bin TL'lik manevi tazminat davası reddedildi.

Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davanın karar duruşmasına, AK Parti'nin avukatı Muammer Cemaloğlu ile Bahçeli'nin avukatı Hamit Kocabey katıldı.

Avukat Cemaloğlu, daha önceki iddialarını tekrarlayarak, davanın kabul edilmesini talep etti.

Avukat Kocabey ise müvekkili Bahçeli'nin yaptığı açıklamaların sert eleştiri mahiyetinde olduğunu ve AK Parti'nin kişilik haklarına saldırıda bulunmadığını söyledi. Kocabey, davanın reddine karar verilmesini istedi.

Yargıç Hürriyet Yıldırım, davanın reddine karar verildiğini açıkladı.

Hükümet adımlarına dikkat etsin

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Lice'de 9 askerin şehit olmasıyla sonuçlanan bombalı saldırı ile ilgili olarak hükümete yüklendi. Bahçeli, söz konusu olayla ilgili olarak, “Irak üzerinden PKK ile dolaylı müzakere yapmaya çalışan hükümetin attığı yanlış adımları mutlaka gözden geçirmesini zorunlu hale getirmiştir" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamada, Diyarbakır'ın Lice İlçesi Abalı Köyü yakınlarında, güvenlik güçlerini taşıyan aracın teröristlerce yola döşenmiş mayının patlaması sonucunda dokuz askerin şehit olduğunu belirterek, “elim olay aziz milletimizi derin bir üzüntüye sevk etmiştirö dedi. Söz konusu terör saldırısı ile ilgili olarak hükümetin politikalarına değinen Bahçeli, “Bu son olay, Kuzey Irak'ta yuvalanan ve Türkiye'de siyasallaşan bölücülüğün ve bölücü terörün son bulması için, Irak üzerinden PKK ile dolaylı müzakere yapmaya çalışan hükümetin attığı yanlış adımları mutlaka gözden geçirmesini zorunlu hale getirmiştir"dedi.

Devletin birlik ve bütünlüğünün başka milletlerin insafına, başka devletlerin inisiyatifine ve aşiret reislerinin kararına bırakılamayacağının “herkes tarafındanö artık anlaşılması gerektiğini vurgulayan Bahçeli, “Hükümetin yıllardır terörü önleme adına devreye soktuğu arabulucu, koordinatör, eşzamanlı istihbarat, el sıkışma, kucaklaşma, pazarlık yapma, masaya çağırma, örtülü af çıkarma, kimlikleri okşama, bölücü taleplere sempatik görünme gibi denediği bütün teslimiyet yolları tamamıyla iflas etmiştir"dedi.

Alman savcı diyor ki: BAKIN DENİZ FENERİ'NDE BUNLARIN İFADESİNİ ALACAKSINIZ...

“2. dalga Deniz Feneri e.V.” dosyasında, haklarında dolandırıcılık nedeniyle soruşturma yürütülen 16 Türk vatandaşı hakkında bilgi isteniyor. Almanlar, ayrıca, bu kişilerin ifadelerinin alınmasıni talep ediyor. Bazı delillerin bulunması beklentisi ifade ediliyor. Dosyada RTÜK Başkanı Akman ile Kanal 7 televizyonu suçlanıyor Milliyet, aylar süren beklemeden sonra geçen cuma Adalet Bakanlığı'na ulaştığı açıklanan ve Türkçeye çevrildiği ileri sürülen “2. dalga Deniz Feneri e.V.” dosyasına ulaştı.
BU 16 KİŞİNİN İFADESİNİ ALIN
Dosyada, haklarında dolandırıcılık nedeniyle soruşturma yürütülen 16 Türk vatandaşı hakkında bilgi isteniyor, ayrıca, bu kişilerin ifadelerinin alınması talep ediliyor. Bazı delillerin bulunması beklentisi ifade ediliyor. Frankfurt Savcılığı, halen soruşturma yürüttüğü 2. dalga Deniz Feneri dosyası kapsamında, Türkiye'deki 16 zanlı hakkında bilgi ve belge talep etmişti. 20 Ocak 2009 tarihinde “9409 AR 2622202/08” dosya numarası ile Türkiye'ye gönderilen 'uluslararası adli yardım' talepli 84 sayfalık dosyada, Almanya'da 17 Eylül 2008 tarihinde sonuçlanan Deniz Feneri e.V. davasıyla ilgisi olan 16 zanlı hakkında bilgi istenerek, ifadelerinin alınması talep ediliyor.
DELİL BEKLENTİSİ
Ankara'ya ulaştırılan talepte 16 kişinin, fotoğraflarının, avuçiçi izlerinin ve parmak izlerinin alınması da istendi. Dosyada, gerekçe olarak yapılacak aramalarda, para trafiği, sahte fatura, muhasebe kayıtları, sözleşmeler, makbuzlar, irsaliye ve siciller gibi delillerin bulunmasının beklendiği de belirtiliyor. Adli yardımlaşma talebinde, 2002-2007 yılları arasında derneğin topladığı 41 milyon euro'luk bağışın en az 14.5 milyonunun amaç dışı kullanıldığı, paranın bir kısmının Türkiye'ye götürülerek, İstanbul'daki Kanal 7 televizyonu ve işletme şirketi olan Yeni Dünya İletişim A.Ş. binasında zanlılara teslim edildiği bilgisi veriliyor. Dosyada, 'Zekeriya Karaman'ın, suç olan fiilerin gizlenmesi için Firdevsi Ermiş'e çifte muhasebe tutması ve Türkiye kökenli 'uyum' adlı bir muhasebe programını kullanması talimatını verdiği” vurgulanıyor.
BELGELER HAYALİ
Dosya açıklamalarında, Türkiye'de yardım yapılmış gibi tanzim edilen alındı belgelerinin zanlılara teslim edildiği ve Türkiye'deki Deniz Feneri'ne banka üzerinden havale edilen yaklaşık 7 milyon euro ile yardım projeleri arasında bağlantı olmadığı, nereye teslimat yapıldığının belirlenemediği, mevcut açıklama ve belgelerin ise hayali olduğundan şüphelenildiği kaydediliyor. Adli yardımlaşma talebinin açıklama ve gerekçelendirme bölümlerinde, Frankfurt merkezli Deniz Feneri e.V. Derneği'nin 3 sorumlusu Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş'in mahkûm edildiği ve mahkeme kararının kesinleştiği belirtiliyor. Talebin konusu ise şöyle: “Meslek edinilmiş şekilde dolandırıcılık yapmaktan ötürü Dr. Aykut Zahid Akman ve diğer zanlılara karşı yürütülen soruşturmada, arama işlemlerinin yerine getirilmesi ve zanlıların ifadelerinin alınması.
AKMAN SORGUSU
Dosyada, haklarında dolandırıcılık nedeniyle soruşturma yürütülen 16 Türk vatandaşının adları da sıralandı. Listenin ilk sırasında RTÜK Başkanı Dr. Aykut Zahid Akman'ın adı yer alıyor. Almanya'nın adli yardımlaşma talebinin “Ek 7 e” bölümünde soruşturma hakiminin 6350 Js 210107/08-931 Gs dosya numaralı, 14 Kasım 2008 tarihli kararıyla, Kanal 7 yönetim kurulu başkanı Zekeriya Karaman'la ilgili olarak CMUK 102. maddeye göre delillerin müsaderesi için 3 gün içinde mahkeme tarafından müracaat yapılması isteniyor.

ZANLILAR KANAL 7'DEN

Zanlı listesi, Kanal 7 televizyonu yöneticisi ve çalışanlarından oluşuyor. 16 kişilik zanlı listesinde yer alan ve bir dönem Euro 7 GmbH'nın müdürlüğünü yapan Şahin Küsmüş, reklam temsilcisi Gökhan Gürbüz, teknisyen Seyyar Kutun ve idareci Orhan Durmaz, Almanya'da ikamet ediyor. Bir dönem Almanya'daki Deniz Feneri'nde görev yapan Bülent Bedrettin Bilgin'in ise Türkiye'ye döndüğü öne sürüldü. Deniz Feneri e.V. davasının ana hükümlüsü Mehmet Gürhan'ın kayınbiraderi İzzet Kurum, ilk olarak Milliyet'in haberini yaptığı, eski adı “Baltic Christina” olan ve bağış paraları ile finanse edilen Atlas feribotunun Türkiye'deki işlerini de takip etmişti.
DOSYALAR KARIŞTIRILMASIN
Alman adli makamları, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın istemiyle, Türkiye'ye Almanca olarak gönderilen 3 klasör dolusu yaklaşık 5 bin sayfalık Almanca dosyanın, geçtiğimiz cuma günü Türkiye'ye ulaştırılan 84 sayfalık dosya ile karıştırılmaması gerektiğine dikkat çekti. İçinde iddianame, 26. Ceza Dairesi yazılı karar gerekçesi, Frankfurt Emniyeti K 31 Mali Şubesi'nce hazırlanan 405 sayfalık soruşturma raporu, PricewaterhouseCoopers şirketince hazırlanan bilirkişi raporu ile bazı sanık ve tanık ifadeleri bulunan Almanca dosyanın çevirisi halen sürüyor. Çeviri ve diğer işlemlerden sonra, dosyanın Ankara Başsavcılığı'na gönderilmesi gerekiyor. İşçi Partisi'nin şikayeti üzerine açılan soruşturma kapsamındaki bu dosya ve yargı sürecine, asliye mahkemesince yayın yasağı getirilmişti. Frankfurt Savcılığı'nın, halen devam eden “2. dalga Deniz Feneri e.V. soruşturması” nedeniyle Türkçe'ye çevirerek gönderdiği ve Türkiye'den adli yardımlaşma talebiyle istediği 84 sayfalık dosyanın ise geçen cuma Adalet Bakanlığı'na teslim edildiği bildirilmişti. (Milliyet)

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ basın toplantısında konuştu.

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanlığında gazetece yöneticilerinin de katıldığı bir basın toplantısı düzenliyor.

9 VATAN EVLADIMIZI ŞEHİT VERDİK
Başbuğ konuşmasına şehit haberlerine değinerek başladı. Türkiye aslında terörle yaşayan bir ülke. 2 gün önce İstanbul'da yaşadığımız, bu sabah Lice'de yaşananlar... Lice - Genç yolu üzerinde yol emniyeti için bir tank ve bir zırhlı personel taşıyıcı görevlendirildi. Bölgeye geldikten sonra önce tank, sonra da sırhlı personel taşıyıcı aynı yerden geçerken bir patlama oluyor. Bu patlama sonucunda yüreğimizi yakan 9 vatan evlasını şehit verdik. İki uzman diğerleri normal er.

PATLAYICI ÇOK GÜÇLÜ OLMALI
Zırhlı personel taşıyıcının altında 4 samtimlik zırh var. Demek ki patlayıcı çok güçlü. El yapımı güçlü bir patlayıcı kullanılmış olmalı. Büyük ihtimalle uzaktan kumandalı ya da kablolu sistemle patlatıldı.

TERÖRLE MÜCADELEDE KARARLILIĞIMIZ SÜRECEK
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ''Bu tip olaylar, bizlerin, güvenlik kuvvetlerinin, bölücü terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadelede kesinlikle azim ve kararlılığımızı azaltmaz. Güvenlik kuvvetlerimiz, silahlı kuvvetlerimiz, polisimiz, terörle mücadeleye dünden daha fazla, daha azimli, daha kararlı olarak devam edecektir'' dedi.

BEDELLİ ASKERLİK GÜNDEMİMİZDE YOK
-Bedelli askerliğe gelince Bedelli ancak fazla yükümlülük olması halinde uygulanır. 2008'den bu yana asker ihtiyacı karşılaması düşüyor. TSK ihtiyacını karşılayamazken bedelli askerlik uygulamasını düşünmemiz mümkün değil. Türkiye terörle mücadele ederken bu ortamda kimse bedelli askerliğe evet diyemez. Bunun altını çiziyorum. Biz bu durumu izah edemeyiz. Parayla askerliği biz vatandaşımıza anlatamayız.


Başbuğ Poyrazköy'de bulunan silahlarla ilgili açıklama yaptı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay Karargahı'nda “İletişim Toplantısı” yapıyor. Başbuğ Poyrazköy'de bulunan silahlarla ilgili açıklama yaptı.

POYRAZKÖY'DE BULUNAN SİLAHLAR
Başbuğ bir konuda açıklama yapma gereği duyuyorum dedi. İstanbul Poyrazköy'de bulunan mühimmatla ilgili bilgilendirmeye ihtiyaç var. Bu haklı bir taleptir. Bu konuda halkı bilgilendireceğiz. İlk önce silahla mühimmat arasındaki farkı ortaya koymak gerek. Silah askeri malzema olarak envartere girdikten sonra uzun süre kullanılan bir malzemedir. Bugüne kadar soruşturma sırasında 45 silah ele geçirildi. Soruşturma kapsamında bugüne kadar bulunan silahların hiç birisi TSK'ya ait değil. Yorumlarda silahlar ile TSK arasında bağlantı kurulmaya çalışılıyor bu doğru değil.
MÜHİMMATLARA GELİNCE..
Mühimmatlara gelince mühümmat bir kere kullanılır.Her mühimmatın üzerinde sadece kafile numarası vardır. Poyrazköy'deki kazıların birinde 5 tane boş lav silahı paketlenmiş olarak bulundu. Boş lav silahı niye gömülmüş anlamıyorum.

O ARAZİ SAVUNMA BAKANLIĞINA AİT DEĞİL
ORG. Başbuğ "Vakıf savuma bakanlığına ait değil. "dedi. Poyrazköy'deki araziye TC. vatandaşı olan herkes girebilir, yasak yok. MKE'de üretilen mühümmatın tamamı TSK envanrerine girmiyor. Bazıları Emniyet Genel Müdürlüğüne gidiyor. Burda yanlış bir anlaşılma olmasın.

TSK'NIN GÖMÜLÜ SİLAH VE MÜHİMMATI YOKTUR
1986 yılına kadar TSK'nın gömülü silah ve mühimmatı vardı. Alınan bir emirle silahlar toplatıldı ve depolara alındı. Bu ne demektir TSK'nın hiçbiryerde gömülü silah ve mühimmatı yoktur.

ARTIK STOK NUMARALARI SİLİNEMEYECEK
El bombaları ve lav silahlarına özel stok numarası verilmesi işlemine başlandı. Gizli yerlere yazmaya başladık. İsteselerde silinemeyecek. Yani kafile numarası sistemini değiştirdik. Raporlarımızda mühimmat eksiğimiz yok. Ele geçirilen mühimmatın kaynaklarından biri Irak olabilir. Mühimmatın diğer bir kaynağı iç güvenlik harekatlarından kaynaklanıyor olabilir. Mühimmat sarf belgelerinin daha üst komutanlar tarafından onaylanması uygulamasını getirdik.

MÜHİMMATIN KİMİN OLDUĞU KONUSUNDA MUHATTAP YARGIDIR
Her bulunan silah ve mühimmat konusu olduğu anda hiç gecikmeksizin her iddia üzerine askeri yargı sistemini çalıştırıyoruz. Askeri savcılar bu konuda askeri soruşturmasını açmıştır. Yarbay Dönmez hakkındaki iddialar ile ilgili askeri savcılık soruşturmasını sürdürüyor. Poyrazköyde'ki mühimmat için Kuzey deniz saha komutanlığı soruşturma yürütülüyor. Bu mühimmatın ve silahların kime ait olduğu konusunda muhattab ben değilim yargıdır. Yargıyı sabırla bekleyeceğiz. Bu olay bizi de rahatsız etmektedir. Üzerimize düşen görevleri TSK olarak yerine getirdik.


Başbuğ: Ben 9 Şehit vermiş bir kurumun komutanıyım. Kimse DTP'yle birarada olmamı beklemesin

Askerler, 22 Temmuz seçimlerinde Parlamento`ya giren DTP`lilere tepkilerini aynı mekanda bulunmayarak gösteriyor.

TSK OBAMA'YLA DTP BOYKOTUNU DELDİ
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları bu tavırlarından dolayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün yemin töreni ve Meclis`in açılış törenine katılmamıştı. Bu boykotu ABD Başkanı Barack Obama`nın konuşması sebebiyle deldi. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları Meclis'te DTP'yle aynı çatı altındaydı.

BAŞBUĞ'A DTP SORULDU
İşte bugün Org. İlker Başbuğ'a Obama'nın ziyareti sırasında Meclis'e girmeleri soruldu. Bağbuğ tavrını bir kez daha net bir şekilde ortaya koydu.. DTP'ye siyasi parti bile demedi.

BEN 9 ŞEHİT VERMİŞ BİR KURUMUN KOMUTANIYIM
TBMM'de siyasi parti olarak görülen grup terör örgütüne bakışını değiştirmeden birarada olmamız mümkün değil. 9 şehit veren bir kurumun komutanıyım. Onların da terör örgütü ile ilgili konuşmaları ortada. Keşke bir millevekilinin konuşmasını burada ifade etmeseydiniz. Çünkü kendisinin partisinin başındaki başkan onu düzeltmeye kalktı.

KİMSE DTP'YLE AYNI BİRARADA OLMAMI BEKLEMESİN
Bu parti hala terör örgütüyle mesafe koyamıyor. Bu terör örgütü bugün 9 personelimin canını aldı 9 şehit vermişken bunlarla birarada bulunmamı kimse beklemesin.

Yandaş medya sordu: Sizin Ergenekon konusunda yaklaşımız nedir?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay Karargahı'nda “İletişim Toplantısı”nda Başbuğ'un konuşmasının ardından soru cevap ksımına geçildi.

İlk soru Uğur Dündar'dan geldi. Dündar Poyrazköy'de bulunan mühimmat Emniyet Genel Müdürlüğüne verilenlerden olabilir mi bu konuda bir araştırmanız var mı?

Başbuğ: "Poyrazköy'deki mühimmatla ilgili olarak net dökümler yok ama dolu lavlardan biri sat komutanlığı envanterinde değil" dedi.

STAR'IN YAYIN YÖNETMENİNE ERGENEKON FIRÇASI
Mustafa Karaalioğlu:
Ergenekon iddianamesinde Eski TSK personeliyle ilgili iddialar var. Özkök bu konuda ifade verdi. Kamuoyunda herkesin bir kanaati var. Sizin yaklaşımız nedir.

Başbuğ: İsim zikrediyorsunuz. Bu yanlış. Dava ile ilgili özel isim olmadığı yönünde mahkemenin kararı var. Bu davanıjn özel isimle anılmayacağı yönünde mahkeme kararı var. Hukuk devletiyiz, saygı göstereceğiz. İşimize gelince evet, işimize gelmeyince hayır. Hatırlıyorsunuz Harp akademilerinde yaptığım konuşmada biz TSK olarak demokratik rejime bağlıyız ve saygılıyız. Demokrasinin vazgeçilmez noktalarından bir tanesi de yargı bağımsızlığı ve hukukun sütünlüğüdür. Dolayısıyla herşeyden evvel mevcut yargı ve hukuk düzenine zarar verecek davranışlardan herkes kaçınmalı.

MASUMİYET KARİNESİ
Madem sordunuz söyleyelim. Mahkemeler kesin karar verinceye kadar herkes suçsuzdur. Bu davada masumiyet karinesine uyuluyor mu? Ben soruyorum cevap vermeyeceğim. Bu kişelere verilen moral açısından etik açısından verilen cavabı kim kapatacak. Medyaya da bu konuda çok görev düştü. Medya olarak siz de kendiniz sorgulayın.

SORUŞTURMANIN GİZLİLİĞİ
2. konu soruşturmanın gizliliği ilkesi Türkiye'de gerçekten var mı yok mu? Örnek vermek istemiyordum ama mecbur kaldım vereceğim. Bu poyrazköy'de bulunan mühümmat bir TV'de 50 dakika gösterildi. Gösterilen BANT 10 dakikalık. Ama defalarca verildi. Bunun 50 dakika gösterilmesinin amacı nedir ben de bunu soruyorum. Soruşturma ve yargılama yapılırken kurumların sagınlığına gölge düşürülmemeli.

Türkiye her sabaha kalktığında acaba kimin ses kaydıyla karşılacağız noktasına geldi. TSK'yı ilgilendirdiği için söylüyorum. 2. iddianamede Bingöl'de meydana gelen olayla ilgili bir gizli tanık ifadesi var. Gizli tanık kimdir? Bu gizli tanığın verdiği ifadeyi koymuşsunuz ordaki ismi geçen insanlarla organik bir bağ yok. Bazı olaylar sadece gizli tanık ve itirafçılaa dayanıyor.

SORULAR
Bir gazeteci:
Emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ün ifadesinin alınmasını daha sonra mı öğrendiniz?
Başbuğ: Bu soruşturma sürecinin devam edeceği anlamına geliyor. Hepimize düşen bu soruşturmanın sonucunu beklemek. Sayın Özkök, bu konuyla ilgili kendisi de ifade etti; bizden salt hukuk boyutuyla ilgili bilgi talep etti, hukuk çerçevesiyle. Biz hukuk bazında danışmanlık görevimizi yerine getirdik.

DARBE GÜNLÜKLERİ
Mehmet Ali Birand / CNN TÜRK-Kanal D:
Emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen darbe günlüklerini sordu.

F. Altaylı: Özden Örnek'ten yola çıkarsak TSK'nın darbe yapmaya yönlendirdiği iddiaları var. Siz bu konuylas ilgili bir soruşturma yaptınız mı? Ordu içinde ayrı bir çalışma var mı?

Mehmet Ali Birand'ın kazılarla ilgili “topraktan fışkırma” ifadesini kullanması üzerine Başbuğ ile Birand arasında şu diyalog yaşandı: Başbuğ: Sayın Birand, siz en duayensiniz. Fışkırma lafı doğru mu? Bu kazmayı vur, fışkıracak demek.
Birand: Peki topraktan çıkacak diyelim o zaman.
Başbuğ: Gerçekten güzel bir tabir mi?
Birand: Peki, geri aldım.
Başbuğ: Bunu kamuoyunda korku, karamsarlık haline getirmek doğru mu?
Birand: Ama başka ülkede bulunmuyor bu kadar?
Başbuğ: Ne biliyorsunuz.

Erdoğan Aktaş: TSK yıllardır terörle mücadele ediyor. Terör örgütünü Ergenekon örgütünü kurduruduğuna dair bir iddia var. Sizler terörle mücadele ederken buna yaklaşımınız bir oldu mu? Böyle birşey mümkün mü?

Soru: Silah ve mühimmatlar bulundukça halkında tepkilerini alıyoruz. Ciddi bir endişe ortaya çıkıyor. "Bu silahlarla derbe mi yapılır" diyen var. "Bu silahlarla ülkede ciddi bir kaos yaratılabilir." diyenler de var siz ne düşünüyorsunuz?

Başbuğ soruların hepsini birlikte cevaplıyor:
-TSK olarak demokratik rejime bağlıyız ve saygılıyız. TSK bünyesinde farklı düşüncede olan kimse barınamaz. Buna müsade etmeyiz. Bu konulara ilişkin olarak TSK'nın kendi bünyesinde böyle bir sorun yoktur. Böyle bir araştırma inceleme ihtiyacı da yoktur. Medyada çıkan günlükler konusu.. Bu konuyla ilgili olarak 12 nisan 2007 tarihinde Org. Büyükanıt'a bu soru soruldu. O gün demişti ki Genelkurmay başkanlığının elinde bu konuda herhangi bir belge yoktur. Basında yayınlanan türde darbe planlarına ait resmi bir belge mevcut değil. Özden Örnek de o günlüklerin kendisine ait olmadığını iddia ediyor.

-PKK terör örgütü ile ilgili bağlantı konusuna gelince genellikle gizli tanıklara dayanarak yapılan beyanlara ilişkin. Bu iddialar itirafçılara dayanıyor. 93'te Bingöl'de 33 erin şehit edilmesinin bu olayla bağlantısı nasıl kuruluyor anlamakta güçlük çekiyorum.

-Hukuk devletinde bir kurumun yargı sürecine destek vermesi mümkün değildir. Önemli olan soruşturma süreci yasalar çerçevesinde yürütülüyor mu yürütülmüyor mu? Özel yetkili mahkemelerin görev ve yetkilerini iyi anlamazsanız yanlış yorumlar yaparsınız.

GATA'DA USULSÜZLÜK İDDİALARI
- İstanbul Haydarpaşa Gata hastanesiyle ilgili iddialardan rahatsızız. Bize bu süreçle ilgili bir yetkimiz yok. GATA'ya yapılan sevklerler TSK'nın ilgisi olduğu çirkin bir iftira ve yalandır. "Bu kişiler hasta değil, GATA'ya usulsüz sevkedildirler, GATA'da yapılan tedaviler usulsüz" bu kadar yazılıyor çiziliyordur. GATA'da yapılan herşey usule uygundur. Ve bu konuda yapılan açıklamalar ahlaksızçadır.

PKK'NIN TASFİYESİ
-"PKK'nın tasviyesi için yeni birşeyler yapılmalı" dedim. TCK'nın 221. maddesi uygulanırsa dağdaki çözülmenin etkili olacağına inanıyorum. 221. madde zor bir madde. Bu maddenin daha nasıl iyi işleyebilir. Bu maddeyi nasıl daha iyi anlayabiliriz diye biz de çalışmalar yapıyoruz. Bu kapsamda diğer bir ilave teedbir de düşünülebilir. Teslim olmayı biraz daha cazip hala getirmemiz lazım. Mutlaka topluma kazandırma merkezlerinin de kurulması gerekli. Önemli olan bu yasanın teröriste daha cazip kılacak hala getirilmesidir.

KİMSE BENDEN DTP'YLE BİRARADA BULUNMAMIZI BEKLEMESİN
-Meclis içinde olan bir siyasi grup, siyasi parti gibi görünüyor. O grubun terör örgütüyle olan bağını açıklamadığı sürece bir arada bulunmamız mümkün değil. Terör örgütüyle bir mesafe koyamıyor. Bu sabah ben 9 şehit veren bir grubun komutanıyım. Kimse benden birarada olmamızı beklemesin.

BEDELLİ ASKERLİK GÜNDEMİMİZDE YOK
-Bedelli askerliğe gelince Bedelli ancak fazla yükümlülük olması halinde uygulanır. 2008'den bu yana asker ihtiyacı karşılaması düşüyor. TSK ihtiyacını karşılayamazken bedelli askerlik uygulamasını düşünmemiz mümkün değil. Türkiye terörle mücadele ederken bu ortamda kimse bedelli askerliğe evet diyemez. Bunun altını çiziyorum. Biz bu durumu izah edemeyiz. Parayla askerliği biz vatandaşımıza anlatamayız.

-Cemaatler konusunda Harp Akademileri'nde yaptığım konuşmaya ekeleyeceğim bir şey yok.

Cihan haber ajansı muhabirinin helikoptere alanımamasında herhangi bir kasıt yok. Elinde bizim elimizde olduğundan farklı bir bilgi olan varsa bize ulaştırılsın. Bir hata varsa gerekeni yaparız. Ben gerektiğinde teröristi bile TSK'nın helikopteriyle taşıyorum.


Birand - Başbuğ diyaloğu: Güya duayensin Birand...

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un düzenlediği basın toplantısına Ergenekon operasyonu damga vurdu. Gazetecilerin sorduğu sorulara "Madem ki sordunuz cevaplayayım" diyerek yanıt veren Başbuğ'a Kanal D / CNNTURK'ten Mehmet Ali Birand Emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen darbe günlüklerini sordu.

BİRAND - BAŞBUĞ DİYALOĞU
Gazete Haberturk'ten Fatih Altaylı'nın sorusunu cevaplayan Başbuğ'a tekrar soru dönen Mehmet Ali Birand, kazılarla ilgili “topraktan fışkırma” ifadesini kullandı. Bunun üzerine Başbuğ ile Birand arasında şu diyalog yaşandı:

Başbuğ:
Sayın Birand, siz en duayensiniz. Fışkırma lafı doğru mu? Bu kazmayı vur, fışkıracak demek.
Birand: Peki topraktan çıkacak diyelim o zaman.
Başbuğ: Gerçekten güzel bir tabir mi?
Birand: Peki, geri aldım.
Başbuğ: Bunu kamuoyunda korku, karamsarlık haline getirmek doğru mu?
Birand: Ama başka ülkede bulunmuyor bu kadar?
Başbuğ: Ne biliyorsunuz.. Ne biliyorsunuz..

Erdoğan'dan askere de ONE MINUTE...!

İkinci Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde 4 Ocak 2006'daki Güvenlik Toplantısı'nda Başbakan Erdoğan'ın generallerle yaptığı tartışmayı TARAF gazetesi bugün sürmanşetinde yer verdi.

ORG. CÖMERT: Her sözümüze karşı çıkıyorsunuz. ERDOĞAN: Dinle! Ben kurulun başkanıyım. Benimle aynı düşünmeyebilirsiniz.
ORG. BÜYÜKANIT: Din ulusun oluşumunda söz konusu değildir.
ERDOĞAN: Burada size kesinlikle katılmıyorum. CÖMERT: Ümmetçi yaklaşım sergiliyorsunuz.
ERDOĞAN: Dinle o zaman. Siz başka bir dünyada yaşıyorsunuz.
ORG. IĞSIZ: Diyarbakır Belediye Başkanı gitmeli.
ERDOĞAN: Bizim almamız yanlış anlaşılır. Hem bir tane değil ki 56 tane

Ergenekon iddianamesinin 248 klasörlük eklerinde Başbakanlık'ta 4 Ocak 2006'da gerçekleşen güvenlik zirvesi toplantısının kayıtları da yer aldı. 204'üncü klasörde yer alan belge gazeteci Mustafa Balbay'ın bilgisayarından çıkmış. Başbakanlık'taki güvenlik zirvesi toplantısına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra hükümet üyesi bakanlar katılmış. Askerlerden ise toplantıda dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, Hava Kuvvetleri Komutanı Faruk Cömert ve Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri'nin de olduğu kuvvet komutanları bulunmuş. Kayıtlardan, komutanlar ile Erdoğan arasında başlayan karşılıklı diyalogların, zaman zaman sert tartışmalara dönüştüğü anlaşılıyor. Erdoğan'ın “dinleyin” diye uyarı yapmak zorunda kaldığı toplantı, askerlerin “irticai tehdit” ve “bölücü faaliyetler” maddeleriyle yaptığı sunumla başlıyor. İşte o toplantının kayıtları:

Milli Savunma Bakanı: Belirtilen konuların bir kısmı asayişe müteallik konulardır. Türkiye'de hiçbir avrupa ülkesinde olmadiği kadar savcılar bağımsızdır. Bu müşahhas suçlar savcılıklara iletildi mi acaba.

Deniz Kuvvetleri Komutanı: Gölcük'teki olay iki sene önce oldu. Savcıya intikal ettirildi. Fakat hiçbir işlem yapılmadı.

Başbakan: İrtica konusu hassastır. Sizinle hemfikirim. Bu konuda ortak dil geliştirilmelidir. Cumhuriyetin ilk döneminde irtica vardı. Fakat bugün yok. “Cumhuriyet halkla kucaklaşamadı” denilmemeli. Bugün büyük bir çoğunluk laiklikle barışıktır. (...)

Tek parti döneminden yakın zamana kadar irtica malzeme olarak kullanılmıştır. 82 Anayasası'nda yer alan laiklik tanımı parti programına kondu. Atatürk'ün din eğitiminde öncelikli hedefi aydınlatılmış din adamlarının yetiştirilmesi olmuştur. Atatürk, Elmalılı Hamdi'ye zira tefsir yazdırmıştır. İlahiyat, İmam Hatip Atatürk'ün fikridir.

Dini de laikliği de istismar yalnış
Burada üzülerek izliyorum ki, İmam Hatip konusunda rahatsızlık var. Bu okulların olmayışı merdiven altı din eğitimine sebep verir. Rejim karşıtı aşırı uçlar var. Bunu kabul ediyorum. Bunlara mücadele hukuk içerisinde yapılmalıdır. (...)
Din istismarı yanlış olduğu gibi, laiklik ve irtica üzerinden de prim yapılması, bunların malzeme olarak kullanılması da yanlıştır. Atatürkçülük herkesin ortak malıdır. Kimsenin tekelinde değildir. Dindarlara suçlu muamelesi yapılmamalıdır. (...)
Ben tabii ki YAŞ'ta askeri konuların konuşulmasını isterim. MGK var. Biz neden o toplantıları yapıyoruz. Burada sadece TSK ile ilgili konuları görüşmemiz lazım.

Askerin İmam Hatip şikayeti
Genkr. Başkanı:
Kutlu doğumun mülki amirlerle ilgisi yok. MEB yönetmeliğinde böyle bir konu yok. Kendi yönetmeliğinde yer almamasına rağmen internet sitesine bu konuyu koymuştur. Sunumda İmam Hatiplere karşı bir tavır yok. İmam Hatip okullarını farklı açılara çekmek isteyenler var. İmam Hatipler'de yapılan anketlere göre öğrencilerin yüzde 85i laikliğe inanmıyor. Dolayısıyla, maalesef İHO'ları aydın din adamı yetiştirmiyor. Bazılarının istismar ettiği okullar haline geldi bu okullar.
(Atatürk'e hakaret ile ilgili) toplumda şöyle bir eğilim var. Atatürk'e kim hakaret ederse toplumda Atatürk'e teveccüh artıyor. O kişinin (Yayla) isminin önünde Prof. olabilir. Ama bu kadar cehalet ancak okumakla olur.

Başbakan: Yayla, orada sorular üzerinde cevap veriyor. Soruyu soran gazeteci. Başka Prof.lar da başka şeyleri eleştiriyor. Bunlar da yaşanan şeyler. Tabii, “bu adam” ifadesinin kullanılmaması lazım idi.

Gnkur. Başkanı: Şimdi müsaadenizle bir ara veriyorum.

Kara Kuvvetleri Komutanı: Müzakereye devam etmeyecekmiyiz?

Gnkur Başkanı: Ama programın çok gerisinde kaldık. (Ara verildi)

(15 dakikalık arada 3. Ordu Komutanı Orhan Yöney ile KKK arasında şu diyalog geçti.)

Orhan Yöney: Her sene bu konuyu açıyoruz. Hep top bizde kalıyor.

KKK: (Gnkur.bşk.nın sözüne atfen) zaman kalmadı olur mu?

Orhan Yöney: Akşam Cumhurbaşkanına gidilecek.

KKK: Ya bana ne. Giderlerse gitsinler.

(Kendi aralarına İmam Hatiplerin mevcut oranlarını görüştüler. TESEV'in raporu üzerinde söz ettiler.)

KKK: Bunu söylersek (Başbakan) morarır. Bak şimdi buna ne diyecek bakalım.

(Aradan sonra KKK söz aldı.)

KKK: Bu konuya biraz üst seviyede baksak iyi olur. Anayasa 2. maddesinde Atatürk milliyetçiliğine bağlılık niteliği var. Bizim en büyük kabahatimiz bu konuyu anlatamamızdır. Ülkü, dil, kültür birliği ulusun oluşmasında temel unsurlardır. Din konusu ulusun oluşumunda söz konusu değildir.

Başbakan: Burada size katılmıyorum.

KKK: Belki de farklılığımız buradan kaynaklanıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin iki temel tehdidi mevcuttur. Bölücü terör ki bunun altında etnik milliyetçilik vardir. İkinci tehdit olan irticada ise devletin esasını din temelleri üzerine oturtmak vardır. (...) Din konusuna saygılıyız. Tartışılacak bir noktası yok. Ulus devletin üç temel niteliğinden başka bir niteliğin ön plana çıkmasına irtica diyebiliriz.
Elimde bir araştırma var. Bilimsel olduğu iddia edildiğinden bilimseldir diyebiliriz. (TESEV'in raporu) Soru şu: Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Yüzde 44.6'sı öncelikle Müslüman olarak tanımlıyor.
Atatürk'ten sonraki bütün nesillerin suçudur bu. Bu bizi rahatsız ediyor.

Kendisine 'Türk' diyenler azalıyor
Kendini öncelikle Türk olarak tanımlayanların oranı 1999'da yüzde 20.8 iken 2006'da yüzde 19.4'e inmiştir. Öncelikle Türk vatandaşı olarak tanımlayanların oranı 1999'da yüzde 34 iken 2006 yılında bu oran yüzde 29'a inmiştir. Bizi rahatsız eden boyut bu. Sizce Türkiye parti sistemi içinde temelinde din olan parti yer almalı mı sorusuna 1999'da yüzde 25 evet derken 2006'da bu oran yüzde 41'e çıkmıştır. Üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konudur bu. Bu gelişmeler bizi rahatsız ediyor. Endişelendiriyor.

2003 yılında yüksek öğretim kurulu ve diyanet işleri başkanlığından alınan rakamlara göre diyanet işleri başkanlığının kadro ihtiyacı 5500'dür. İmam Hatip Lisesi mezunlarının sayısı ise 25.000'dir.

Başbakan: Bu mümkün değil

KKK: Kimse İHL ve ilahiyat fakültelerine karşı değil.

Başbakan: Bu sayıları Milli Eğitim Bakanlığı ile bir check edin. Bu rakamları nereden aldınız?

KKK: Bekir Kalyoncu paşadan.

Başbakan: Bekir Bey nereden aldıysa yanlış almış.

Korg. Bekir Kalyoncu: RTÜK'ten aldım.

Başbakan: Sıkıntı zaten orada

Gnkur. Başkanı: Bu rapor TESEV'in bunun bilimsel bir tarafı yok.

Başbakan: Kendisinin tarikat şeyhi apaçık belli olan, sakalı olan bir kişinin başkanlığını yaptığı partiye karşı bir uygulama yapıldı mı?

KKK: Biz hukuk devleti diyoruz. Siz tavır alırsanız birileri etkilenir.

Başbakan: Savcılar niçin müdahale etmiyorlar.

Hava Kuvvetleri Komutanı: Hukuk devletinde savcı yasa neyse onu yapar. Siz hangi kanunu çıkarırsanız savcı onu uygular.

Başbakan: Sayın Cömert! Yoruma göre değişiyor.

Hava Kuvvetleri Komutanı: Biz hukuk sistemini de suçlamayalım.

Başbakan: Ama şunu da bileceğiz. Hukuk matematik değildir. Bana şeytan diyorlar. Bütün bunlara rağmen savcılık birşey yapmıyor.

'Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz'
Hava Kuvvetleri Komutanı:
Bizim her söylediğimize siz karşı çıkıyorsunuz.

Başbakan: Dinle! Ben bu kurulun başkanıyım. Siz üye olarak benim sizinle aynı şeyi düşünmediğimi söylüyorsunuz. Ben de başkan olarak kendi düşüncemi söylüyorum.

Hava Kuvvetleri Komutanı: Açık olarak söylüyorum. İktidarınızda öyle şeyler yaşanıyor ki büyük değişimler var ülkemizde. Okullar, TV'ler din ağırlıklı. TRT dini yayınlar yapıyor.

Başbakan: Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz. Nerede yaşanıyor bunlar.
Hava Kuvvetleri Komutanı: TR 2'de her sabah dini program yayınlanıyor. Bir milli eğitim bakanlığı var ki bütün meselesi İHL, dini konular vesaire vesaire.

Başbakan: Katılmıyorum.

Hava Kuvvetleri Komutanı: MEB'in o kadar sorunu varken Millilikten uzaklaştırılan bir eğitim sistemi var. Kısacası, hükümet başı olarak partinizin hassas olması, üniter devlet yapısına sahip çıkmasını istiyoruz. Ümmetçi yaklaşım sergiliyorsunuz.

Başbakan: Dinle o zaman beni. Siz başka bir dünyada yaşıyorsunuz. Size birileri birşeyler getiriyor, onlarla konuşuyorsunuz. Biz okullara bilişim teknolojilerini getiriyoruz. (örnekler veriyor) Doğuda Güneydoğuda (şunları şunları) yapıyoruz. Tabi siz oralarda fazla dolaşmıyorsunuz. Siz bunları takip etmiyorsunuz. Benden başka o bölgeye giden lider yok. TC vatandaşlığı üst kimliğini ben dile getiriyorum. Eğer takip ettiyseniz görürsünüz. Laiklik konusunda tavrımız bellidir. Davet edin MEB bakanını konuşsun. “Milli Eğitim Milli değildir” yaklaşımını kabul etmiyorum. Ama kafatasçı yaklaşıma da sahip değildir.

Kadrolaşmalardan bahsediyorsunuz... Personelden sadece 52 tanesi İmam Hatip menşelidir. Bunlar da bizden önceki dönemde devlete girmişler.

Şu anda KPSS ile memur alıyoruz. Bu sınavı biz çıkarmadık, rahmetli Ecevit zamanında uygulamaya başlandı. Adalet bakanlığına hakim alacağiz. Yıllar yılı hangi sistemle alınıyorsa o sistemle alacağız. Ama daniştay alamazsınız dedi. Yüksek Askeri Şura'da bu konuların yeri olmamalı. Milli Güvenlik Kurulunda bu konuları görüşebiliriz. Şeklinde ifadelerin yer aldığı görülmüştür.

Hükümete “Osman Baydemir'i görevden alın” baskısı
Aynı toplantıda kuvvet komutanları Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in görevinden alınmasını istiyorlar:
Devletin tüm organları terör konusunda kararlılığını ortaya koymalı. Bizim iki beklentimiz var. Birinci beklentimiz şudur: Diyarbakır Belediye Başkanı suç işlemektedir. İç İşleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılma şartları oluşmuştur. Talep hukuk dış bir uygulama değildir. Hoşgörü devam edecek olursa, terör örgütü faaliyetlerini şehre taşıyacaktır. İkinci beklentimiz ise, köy korucuları terör örgütü sempatizanlarının hedefi konumundadır, korucuların güvenlik kuvvetlerine katkısından faydalanıyoruz. Bu konuda 2 sorun bulunmaktadır. Birincisi: Koruculardaki zayiatları telafi edemiyoruz. Talebimiz, 2000 yılında çıkarılan genelge ve eylem planının yeniden gözden geçirilmesidir. İkincisi de GKK sisteminin ıslahı ile ilgilidir.

Milli Savunma Bakanı (MSB): Diyarbakır Belediye Başkanı'nın görevden alınması konusunu İç İşleri Bakanlığı düşündü. Fakat, yargıyla ilgili problem sahaları tespit edildiği için (kararın geri dönmesi gibi) bundan vazgeçildi.

Başbakan: Diyarbakır Belediye Başkanı konusunu malumunuz MGK'da da görüşmüştük. Bu konuda yargı ile ilgili problemler var. İki kez cenazenin belediye araçları ile taşınması mahkemeye intikal etti. Ancak, mahkeme onların lehinde karar verdi. Mahkemenin görevden alması farklı şey, bizim görevden almamız farklı şey. Bizim görevden almamız yanlış anlaşılır. Bu Belediye Başkanları bir tane değil ki, 56 tane. Son afet olaylarında birşeyler yapmak istediler. Ama devlet olarak onların önünü kestik.
Geçici köy korucuları ile ilgili bir çalışma yapıyoruz. Bununla ilgili yasa çıkaracağız. Başbakan ile yapılan toplantının ardından komutanların kendi arasında yaptığı toplantıda Baydemir hakkında dikkat çekici diyaloglar geçiyor:

J. Gn. K.: Belediye Başkanı dışarı çıkarken validen İzin almalı. Diyarbakır valisi Baydemir'in gidişine müsaade etmesin.

Gnkur. Bsk.: Belediye başkanlarının (Özellikle Baydemir'in) DTP'ye sormadan dışarı gitmesinden, parti aslında rahatsız. Bunları birbirine düşürecek nifak tohumları bulunabilirse, zayıflatmak daha kolay olur.

KKK. Org. Yasar Büyükanıt: Hükümetin samimiyetine inanmıyorum. Bu konuda J. Gn. K'na katılıyorum. Başbakan'ın danışmanlarının çoğu bölge kökenli, terörle mücadeleyi olumsuz etkileyen hususlar arasında.

CERRAH'IN GİTMESİ İÇİN ALTI NEDEN

Ya operasyonun başında Cerrah olmasaydı, maazallah başımıza neler gelirdi (!)
Bostancı'da polisler sabah erken saatlerde bir hücre evini bastı. 5,5 saat süren çatışma sonunda polisler hücre evine girdi. İçerden bir ceset çıkarıldı. Çatışmalar sırasında başkomiser Semih Balaban şehit oldu, başından vurulan Mazlum Şeker isimli genç hayatını kaybetti. 7 polis ve bir kameraman yaralandı. Olay sırasındaki güvenlik zaafiyeti çatışmadan sonra en çok konuşulan olay oldu. 1 teröriste karşı 590 polisle yapılan operasyonun başında İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah vardı. Cerrah'ın imza attığı bu skandal operasyonun ardından "Ben müdürüme inanırım." diyen Başbakan Erdoğan'dan desteği alan Cerrah'ın sırtı artık yere gelmez.

CERRAH'IN GİTMESİ İÇİN ALTI NEDEN
Dünkü skandalı değerlendiren Hürriyet yazarı Ahmet Hakan da bugünkü köşesinde Cerrah'ın gitmesi için altı neden sıraladı. İŞTE O NEDENLER..
BİR: Bir eve sığınıp sağa sola ateş açan, bomba atan bir teröristi etkisiz hale getirmek amacıyla tam iki kişinin ölümüyle sonuçlanan bir operasyona imza attığı için...
İKİ: Önleyici istihbarattan olay yerinde önlem almaya kadar bir dizi olmazsa olmazı yerine getirmediği için...
ÜÇ: Her olayın ardından “İstanbul'da olumsuz bir durum yaşanmadı” diye demeç patlattığı için...
DÖRT: “Silahlı çatışma izlerken vurulup ölmek” gibi çok acayip bir olguyu bizlere yaşattığı için...
BEŞ: En başta konulması gereken yayın yasağını en sonda koydurmayı akıl edebildiği için...
ALTI: “Terörist sayısı bir iken böyle ise üç iken ne olacaktı?” sorusunu sordurduğu için...

İstanbul Valisi Güler ve Cerrah ısrarlı: Bostancı operasyonu BAŞARILI BİR OPERASYONDUR.

Bostancı'da polisler dün sabah erken saatlerde bir hücre evini bastı. 5,5 saat süren çatışma sonunda polisler hücre evine girdi. İçerden bir ceset çıkarıldı. Çatışmalar sırasında başkomiser Semih Balaban şehit oldu, başından vurulan Mazlum Şeker isimli genç hayatını kaybetti. 6 polis ve bir kameraman yaralandı. 11 yıldır NTV'de kameramanlık yapan İlhan Kandaz kulağından yaralandı.


İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah dün Bostancı'da meydana gelen ve 2 kişinin öldüğü çatışmayla ilgi açıklamalarda bulundu. İkili, operasyonun başarıyla yürütülüp sonuçlandırıldığını savundu. İşte açıklamalar:

VALİ Muammer Güler
Terör örgütünün lider kadrosunun en önemli elemanı ve planları ele geçirildi. Örgüt 1988 yılında yeniden yapılandırma içinde oluşturulan ve PKK kamplarında eğitim gören teröristlerden meydana gelmiştir. Yani bu örgüt PKK bağlantılıdır. 14 elemanı sağ olarak ele geçirildi. Ele geçirilen malzemeler içinde bomba, bomba düzenekleri, Ak Parti il binasına konulan bomba düzeneğine benzer bir kutu bomba ele geçirildi.

GÜVENLİK ŞERİDİ FARKLI EMNİYET ŞERİDİ FARKLI
Her operasyon kendi içinde bir ders niteliğindedir. Emniyet şeridi ile ilgili çok önemli değerlendirmeler vardır. Güvenlik şeridi ile güvenlik çemberi arasında fark vardır. Güvenlik şeridi delillerin kaybolmasını önleyecek ve operasyona yapılacak lojistik desteğin sağlanacağı yerdir. Dünkü operasyon bölgesinde ise binaların yoğun olması nedeniyle şimdiye kadar en geniş tutulan bölgedir. 96 metreye kadar uzatılmıştır.

İKAZLAR YAPILDI
Dün hayatını kaybeden Mazlum Şeker'in öldüğü bölgede sürekli olarak ikazlarda bulunulmuştur. Ancak buna rağmen can kaybı ve yaralanma meydana gelmiştir. İlk gelen istihbarata göre binada başka kimselerin olduğu bilgisi vardı. Ancak dairede yaşadığı bilinen kadın ve çocuğunun operasyon sırasında evde olmadığı anlaşıldı. Zaten daha sonra kadın da gözaltına alındı.

OPERASYON MAKUL SÜREDE YAPILDI
Operasyon sırasında bina boşaltılmadı. Çünkü sürekli ateş vardı. Üst kattakiler daha yukarılara çıkarıldı ve Ateş alanından uzaklaştırılmıştır.
Teröristin bir ara polis frekansına girdiği tespit edilmiştir. Operasyon en makul sürede yapıldı.

Çelik yeleklerin tümü yakın zamanda değiştirildi. Yaralanan arkadaşların çift katlı yeleklerinin üzerinde kalaşnikof mermileri tespit edildi. Bunlar yakın zamanda değiştirilmeseydi kayıplarımız artabilirdi. Ancak şehit arkadaşımız, üzülerek söylüyorum yüzünden aldığı yara ile hayatını kaybetti.

CELALETTİN CERRAH
Merdiven boşluğunda yerleştirildi. Keskin nişancılar çevredeki binaların üzerinde. Binanın arka tarafında ise güvenlik önlemi alan arkadaşlarımız vardı. Daha önceki baskınlarda çatışma başlayan cephelerde devam etmişti. Ancak ilk kez arka tarafa da sıçradı. Çatışmanın arka tarafa da geçmesinin sebebi büyük ihtimalle kaçma girişimi. Arkadaki önlemlerimizi görünce kaçmaktan vazgeçip ateş etti. Bu sırada bir kameraman yaralandı masum bir gencimiz de hayatını kaybetti.

BU OPERASYON BAŞARILIDIR
Kısa sürede kapı tarandı. Kapı tamamen delik deşik olmuş. Daha sonra kapıyı mandalı ile açarak iki el bombası attı. Bundan sonra da zaten sizin de bildiğiniz anonsu yaparak sonuna kadar çatışacağını söyledi. Terörist sütre gerisinde bekliyor. Siz kapısı kapalı bir eve girip onu etkisiz hale getirmeye çalışıyorsunuz. Bu sıra elinde iki tane otomatik silah, iki tane de tabanca ve çok sayıda bomba ile bekliyor. Zaten gördünüz elindeki bombaları kullanmakta hiç tereddüt etmedi. Onun için tekrar söylüyorum. Bu başarılı bir operasyondur.

ÖLEN ÇOCUKLA OPERASYONUN İLGİSİ YOK
Terörist ele geçirilmiştir. Malzemelerini görünce siz de ne kadar büyük bir tehlike atlatıldığını anlayacaksınız. Operasyon binanın ön cephesinde yapılmaktadır. Hayatını kaybeden çocuğun vurulduğu yer ile operasyonun ilgisi yoktur. Çatışmanın meydana geldiği yer ile vurulmanın meydana geldiği yer arasında 100 metre kadar bir mesafe var.


Örgüt gazeteci - yazar teröristin fotoğraflarını yayınladı

Bostancı'daki çatışmada öldürülen Devrimci Karargah örgütünden Orhan Yılmazkaya'nın fotoğrafları, örgütün internet sitesinde yayınlandı.

KOMUTAN DİYORLARMIŞ
Yılmazkaya'nın fotoğrafların tam olarak nerede çekildiği anlaşılamazken Üzerindeki kıyafetlerden görüldüğü kadarıyla Kuzey Irak'da çekilmiş olabileceği sanılıyor. Terörist Yılmazkaya'dan sitede Merkez Komite Yöneticisi olarak bahsedilirken 'komutan' diye çağırıldığı öğrenildi.

Ergenekon davasında 2 DVD'ye aktarılan 2. iddianameden ayrıntılar..

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında 56 sanık hakkında hazırlanan 2. iddianamenin 248 klasörden oluşan ve 2 DVD'ye aktarılan eklerinde, dönemin Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı emekli Orgeneral Şener Eruygur ile Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay arasındaki görüşme metinlerine de yer veriliyor.

''Ergenekon'' davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından sanık sayısına göre çoğaltılarak avukatlara verilmeye başlanan DVD'lerde yer alan klasörlerde, operasyon kapsamında Eruygur'un İstanbul'daki evinden çıkan doküman ve dizüstü bilgisayarının çözümünden elde edilen bazı belgeler bulunuyor.

Bu belgelerden biri olan ''ADD Özel Dosya''da; ''Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun'a muhalefet eden şer yuvaları ile demokratik ve laik TC Devleti aleyhine faaliyette bulunan yasa dışı Kur'an kursları, yurtlar, toplantı salonları, şeriatçı okulların ADD şubelerince ve uyanık derneğimiz mensuplarınca yapılan tespitlerini içeren bilgi dosyası. Bu dosya içeriği, gizli olup gereksiz kişilere verilmeyecek ve ortalarda bırakılmayacaktır, ADD Genel Başkanı'' ifadeleri kullanılıyor.

Şubelere gönderilen bu yazıya verilen cevaplarda da ''Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun'a muhalefet eden çeşitli öğrenci yurtları ile evlerin adı ve adresleri ile faaliyetlerinin raporlandırıldığı'' görülüyor.

''Ulusal Birlik Harekatı'' yapılanma şemasının da yer aldığı klasörde, ''Ulusal Birlik Kongre Divan Başkanlığı''na hitaben yazılan bir dilekçede, Ulusal Birlik Konseyi'ne önerilen isimler arasında, son operasyonlarda gözaltına alınarak tutuklanan eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay ile eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nun da adı geçiyor.

ADD Genel Merkezi'ne ait el yazısıyla yazılmış bir ajanda fotokopilerine de yer verilen klasörlerde, ADD Başkanı Eruygur'dan randevu isteyenlerin notlarının tutulduğu görülüyor.

Eruygur'un dizüstü bilgisayarından çıkan ''Genel Yönetim Kurulu'' dosyasında yer alan isimlere de klasörde yer veriliyor.

Ele geçirilen belgeler arasında, çeşitli gazete kupürleri ve bazı kişilerin Eruygur'a yazdıkları mektuplara da yer verilirken, ''FGT (Fethullah Gülen Tipi) Hakim Yapılanması (Cemaat)'' başlıklı belgede de el yazısıyla bazı kişilerin isim ve telefonları bulunuyor, mezun oldukları okullar ve faaliyetleri anlatılıyor.

Belgelerden birinde, ''Savcılarla İlgili Kısım'', ''Yargıtay Örgütlenmesi'', ''Emniyet Teşkilatı Sorumlusu'' başlıkları altında bazı bilgiler yer alırken, başka bir belgede de 2006 ile 2007 yılları arasında yapılan Encümen-i Daniş'in toplantı günleri ve katılanların isimleri bulunuyor.

Encümen-i Daniş üyelerinin isim, adres ve telefon listesinin yer aldığı belgelerin de bulunduğu klasörde, ATO Başkanı Sinan Aygün'ün 11 Haziran 2004'te dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'a gönderdiği bir mektubun onaylı örneği de yer alıyor.

Eruygur'un evinden ele geçirildiği belirtilen ''Gençlik Projeleri'' adlı bir belgede de ''Üniversitelerimizin tamamı hedef olmakla beraber, 19 Mayıs, Uludağ, İnönü, Atatürk ve Ankara üniversitelerinde Atatürkçü Düşünce Toplulukları oluşturulacaktır'' ifadesi yer alıyor.

''Gençlik kolları üyelerine çağdaş vakıf ve dernekler aracılığıyla burs verilmesi sağlanacaktır'' ve ''Burs alan tüm öğrenciler için özel eğitim ve yönlendirme programları uygulanacaktır'' ifadeleri dikkati çeken söz konusu belgede ayrıca, gazeteci Nuray Başaran ile Şener Eruygur arasında 26 Aralık 2003'te yapıldığı belirtilen görüşme metnine de yer veriliyor.

BALBAY-ERUYGUR GÖRÜŞMESİ
Klasörlerde, Eruygur'dan elde edilen belgeler arasında, 23 Aralık 2003 ve diğer tarihlerde Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ile Eruygur arasında yapılan ''gizli'' ibareli görüşme metni de yer alıyor.

Eruygur'dan ele geçirilen belgelerde, ''Kritik Bulunan Mevcut Dokümanlar'' başlığıyla verilen bazı dokümanlar da sıralanıyor.

İLETİŞİM TESPİT TUTANAKLARI
DVD'lerde yer alan klasörlerde, Mustafa Balbay, ATO Başkanı Sinan Aygün, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün eşi Ferda Paksüt, Erol Mütercimler, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan ve eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'a ait iletişim tespit tutanakları da bulunuyor.

Eski AK Parti Milletvekili Turhan Çömez'in ''yakalama müzekkeresi'' ile emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'den elde edilen ''darbeye ilişkin belge çıktıları ve slaytlar''ın da bulunduğu klasörlerde, Gazi Mahallesi ve Ümraniye olaylarına ilişkin çeşitli evraklar ile Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı tarafından gönderilen gizli evrak listesi de yer alıyor.

Ek klasörlerin arasındaki 1 no'lu klasörde, ''Sarıkız'' kod isimli darbe planı tutanağı ve ekleri, Şener Eruygur ve emekli Albay Hasan Atilla Uğur'dan elde edilen ''Ayışığı'' ve ''Yakamoz'' darbe planı sunumlarının çözümlenmiş ve orijinal metni ile ''Eldiven'' isimli darbe planının orijinal metni de bulunuyor.

Klasörlerde ayrıca, ''Ergenekon-PKK terör örgütü arasındaki bağlantı'' başlıklı rapor bölümünde, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında bilgisine başvurulan eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün ifadelerine de yer veriliyor.