Cemaat , Ey Cemaat...

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın yazdığı “Cemaat,ey cemaat” başlıklı makale “Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi olduğuna inanan” herkes için ibretlik bir yazı. Ama buzdağının ucunu yazdı, Hakan. Buzdağının her tarafı ortada aslında. Ona da bir bakmalı.

1979 yılında varlığına tanık olduğum ve yaşantımın her döneminde karşıma çıkan bu cemaat, hep gündemde. Her gün bir yerde yeni bir faaliyeti ile ortaya çıkıyor. Son günlerde de, Andıç’ın çalınmasıyla, günlüklerin ortaya çıkmasıyla, Utah’tan Ankara’ya uzanan hat ile gündemde. Ama varlıkları eski ve bildik.

Devletin içinde sinsice yer ettikleri, daha çocuk yaşta alıp yetiştirdikleri, Işık Evleri’nde Atatürk’e ve cumhuriyete küfür ederek büyütülmüş müritlerin, bilinçli bir şekilde adliye, mülkiye, eğitim kurumları, istihbarat birimleri içine yerleştirildiklerine ilişkin iddialar; belgeleriyle, tanıklarıyla ortaya kondu.

En önemli yuvalanma noktaları polis teşkilatıydı.

Polisin önce eğitim birimleri olan Polis Koleji, Polis Akademisi ve polis okullarına yerleştiler. Buradaki genç beyinleri çeşitli taktiklerle yandaş yaptılar. Şimdi onlar büyüdü, amir–müdür oldular. Rütbelenme yolculuklarında hep önleri açıldı, siyasi iktidardaki yandaşları tarafından korundular. Rakipleri sayılan tarikat dışında olan Atatürkçü, milliyetçi, ulusunu, ülkesini seven genç beyinler düşman ilan edilip, çeşitli oyunlarla, tuzaklarla elendiler. Tek artısı cemaat müridi olmak olanlar, başka hiçbir yeteneği olmasa bile en önemli, en kritik makamlara getirildiler.
Eğitim kurumlarını ele geçirdikten kısa bir süre sonra İstihbaratı ele geçirdiler. Ardından personeli ve hemen arkasından Kaçakçılık ve Organize Suçlar ve de Mali Şubeler cemaatin yandaşları tarafından dolduruldu.
Yüzlerce, binlerce örnek ya da öykü anlatılabilir, bu konularla ilgili. Sınavlarda cemaat için ayrı torbalarla hile yapılması, kanunların satır arasına konulan bir cümle ile imam hatip ve ilahiyatçıların nasıl polisin kurmay sınıfına yerleştirildiği, cemaate karşı olduğu için uyduruk nedenlerle meslekten atılanlar, ceza alanlar, müritlik rütbesinin polis teşkilatındaki rütbelerinden daha önde olduğuna dair tanıklı ifadeler, teftiş raporlarıyla belgelenen cemaat bağlantılarını ortaya çıkartan müfettişlerin nasıl sürgün edildiği, hayatlarının karartıldığı artık her polis tarafından biliniyor.
Biz de bu yapılanmayı ortaya koyabilmek için tümüyle devletin resmi belgelerine ve kendi anılarımıza dayanan bir kitap yazdık: “Fethullahın Copları.”
Bu kitap, bu cemaatin polis içindeki uzantılarını belgelerle, listelerle, isimlerle, olaylarla açık açık anlatıyordu.

Başımıza gelmeyen kalmadı.
Önemli olan bizim öykümüz değil. Onu anlatmayacağım.
Ama Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın yazdığı yazıda, cemaat ile ilgili çok önemli bilgilerin ip uçları olduğunu belirtmek gerektiği için bu konuyu gündeme aldım.
Hakan’ın ismini vermediği bakanın, yakınmaları arasında bir cümle var; “Fethullah Hoca istihbarat işine meraklıdır.”
Yıllar önce İstanbul’da Gazi mahallesinde olaylar patlak vermişti. Bu olaylar başlamadan aylar önce Hoca, dönemin başbakanı Tansu Çiller’i ziyaret ediyor. Görüşme sırasında çantasından bir dosya çıkartıp, başbakana uzatıyor. Bu bir rapordur. Rapor Gazi olaylarını önceden haber vermektedir. İstihbarat raporudur. Ve de Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın raporudur.
Çiller şaşırır. İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü’nü sıkıştırır. “Bu rapor bende yok Hoca’da var, nasıl olur da başbakana verilmeden önce polis istihbaratının bir raporu hocaya ulaştırılır” diye kızar.
Aynı rapor. Noktası,virgülü ile aynı rapor, bir hafta sonra Çiller’e resmi kanaldan gelir.
Dönemin polis müdürleri çok bozulurlar. Ama hocaya kim laf edebilir ki?
Sonra İzmir’de bir Işık Evi askerler tarafından basıldı. Askeri öğrenciler ayinde yakalandı. Hocaefendi, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Kaçtı yani. Sağlık nedeniyle gitti, yalanı uyduruldu. Aradan 10 yıl geçti, bir türlü tedavi edilemedi, kaldı oralarda. Bu arada DGM’de yargılandı. Bizim kitabımız da o davada kanıt olarak değerlendirildi. Ceza aldı, ertelendi. Ama gelemiyor.
Kendi gelmese de cemaati burada.Hocaefendinin de CIA kontrolünde ve korumasında yaşadığı konuşuluyor. Sonra Türkiye’de Genelkurmay koridorlarında belge çalınıp, Utah’a gidiyor, değerlendirilip, Ankara’ya paslanıyor.

İstihbarat merakı, istihbarat başarısı.

Her şeyi ile belgelerle, olaylarla, tanıklarla ortada. Ama önlem alınamıyor ya da alınmıyor.
Artık destek verdiği hükümet bile rahatsız kendisinden.
Ama yine de örgütlenmesiyle cirit atıyor, devlet koridorlarında. Önlem alınamıyor, alınmıyor.
Yılların tortusuna, birikimine, öyle rahatsızlık dile getirilerek önlem alınamaz.
İstihbarat merakı ve başarısı ile o rahatsızlık dile getiren bakan da yakında sus-pus edilir. O bakanın bile dosyası vardır istihbarat merakı güçlü Hocaefendi’de.
Demedi demeyin… Yakında patlar…

Zübeyir Kındıra