Yunanistan Kazandı - 2

Finansbank’ın Yunanistan Milli Bankasına satışının iptali istemi ile İstanbul İdari Mahkeme aracılığı ile Danıştay’a gönderilmek üzere BDDK’ya (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) 24 Kasım 2006 tarihinde dava açıldı… Türkiye Cumhuriyeti ve onu var eden Türk Milletinin üzerine oynan oyunların bir parçası olan Finansbank hisselerinin Yunan Milli Bankasına devrinin fiili başlangıcı olan 3 Nisan 2006 gününden itibaren dikkatimizi çekmiş ve bütün yönleri ile sabırla üzerine gidilmiştir… Bunun üzerine 3 Nisan 2006 tarihi tarafımızca Yunan Finans Piyadelerinin Türkiye’yi işgali olarak sürekli gündeme getirilmiştir. Onun için dava tarihi olan 24 Kasım 2006 tarihi, Yunan Finans Piyadelerine karşı verilen savaşın başlangıcı olacaktır!!!

Söz konusu dava, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 28 Temmuz 2006 tarihinde, 1944 sayılı yazısı ile onayladığı, Finansbank A.Ş. hisselerinin National Bank Of Greece’e devrini onaylamasına ilişkin Büyük Hukukçular Birliğine 16 Kasım 2006 tarihinde tebellüğ eden açıklamaya istinaden açılmıştır… Vatanını korumak adına, Türk Milletinin meşru mücadelesine örnek teşkil edecek, işbirlikçi ve işgalcilerinin kulağına kar suyu kaçıracak, dava ve gerekçelerine ilişkin “özet” aşağıda kamuoyunun bilgisine sunulmuştur… Finansbank’ın Yunan Milli Bankasına satışına ilişkin özellikle bilinmesini istediğimiz, bu dava, (!!!) “3 milyonu aşan imza karşılığında açılan Fener Rum Kilisesinin kapatılma davası başta olmak üzere Papa’nın Türkiye ziyaretine karşı 2 yıldır gösterdiğimiz tepki ile aynı paraleldedir.” (!!!)

Davalı idarenin, Finansbank A.Ş’nin hisselerinin, National Bank Of Greece’e devrini öngören 28 Temmuz 2006 tarih, 1944 sayılı işlemi usule ve şekle, yetkiye, sebebe, konuya ve amaca aykırı olduğundan iptaline, dava sonuna kadar devir işleminin hüküm doğurmaya devam etmesi büyük ölçüde kamunun mağduriyetine yol açtığından, dava sonuna kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi talebinden ibarettir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 28 Temmuz 2006 tarih ve 1944 sayılı kararı ile; National Bank of Greece S.A.’nın, Fiba Holding A.Ş, Fina Holding A.Ş.,Girişim Factoring A.Ş. ve Fiba Factoring Hizmetleri A.Ş’nin sahibi olduğu hisselerden, Finansbank A.Ş’nin sermayesenin % 46’na tekabül eden bölümü ile ortaklara ait tüm kurucu hisseleri ve halka çağrı sonrasında satın alınacak hisseleri devralması veya çağrı sonrasında % 50+1 paya ulaşılamaması durumunda, bu orana ulaşılmasını sağlayacak kadar hisseyi söz konusu ortaklardan devralması, National Bank Of Greece S.A.’nın Finansbank A.Ş. hisselerini devralmasına bağlı olarak, Finans Finansal Kiralama A.Ş’de dolaylı olarak pay sahibi olması, Finansbank A.Ş’nin hisselerini satın alarak Finansbank Malta Ltd’i iştirak edinmesi, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 14 ve 18.maddelerine istinaden uygun bulunmuştur. İş bu dava ile söz konusu 28 Temmuz 2006 tarih, 1944 sayılı kararın iptali istenmiştir. Davalı idarenin 28 Temmuz 2006 tarihli, 1944 sayılı devri onayan işlemi Resmi Gazetede yayınlanmadığı gibi, tarafımıza da tebliğ edilmemiştir. Onama işlemi kamuoyunun dikkatinden büyük ölçüde gizlenmiş, o tarihlerde ki basına ve görsel medyaya da yansıtılmamıştır. Devrin olup olmadığı konusunda davalı idareye 5 Ekim 2006 tarihli yazımızla müracaat edilerek;

1) 9 Mayıs 2006 Tarihli Hürriyet gazetesinde; Finansbank’ın Yunanistan Milli Bankası (NBG)’ye devri konusunda henüz BDDK’ya başvurulmadığı belirtilerek, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in bu konuda aynı mahiyette bilgi veren yazısı yayınlanmıştır.

2) Bu haberden önce Referans gazetesinde ; “Finansbank’a Yunanistan vizesini Genelkurmay verdi” başlıklı haber yayınlanarak, Prof.Dr.Hasan Köni’nin bu tür satışlarda Genelkurmay Başkanlığının ve hükümet yetkililerinin haberi olmadan, zaten her hangi bir işlemin söz konusu olamayacağına ilişkin yer alan yorumu kafaların bulanmasına sebebiyet vermiştir.

3) Bilahare Genelkurmay Başkanlığı; böyle bir satışa asla izin vermediğini, bu tür satışlara izin verip vermeme konusunda Genelkurmay Başkanlığının yasalardan kaynaklanan bir yetkisi bulunmadığını belirterek, Referans gazetesinde yer alan haberi yalanlamıştır.

4) Bu defa da, BDDK’nın 28 Temmuz 2006 tarihinde onay verdiği satış öncesi, 25 Temmuz 2006 tarihli Referans gazetesinin Reuters’ten alındığı belirtilen haberinde ; “ Finansbank’ın NBG’ye devri onaylandı” başlıklı haberi verilerek , Rekabet Kurulunun Finansbank ve diğer finansal şirketlerinin kontrolünün National Bank Of Greece’e devredilmesi işlemine izin verildiği belirtilmiştir!!! Yine aynı haberde Rekabet Kurulunun onay kararının, Fiba Holding tarafından borsaya bildirildiği işaret edilmiştir!!!

5) Yapmış olduğumuz araştırma neticesinde yetkililer, Rekabet Kurulunun önüne gelen Finansbank satışının, mevzuat gereği kurula gelen bilgi ve belgelerin değerlendirilerek, her hangi bir sakınca olmadığı yönündeki görüşlerinin BDDK’ya sunulduğunu, asıl kararı verecek makamın BDDK olduğunu beyan etmişlerdir. BDDK Yetkilileri ise henüz bir onayın verilmediğini belirtmişlerdir.

6) Görüldüğü üzere Finansbank’ın satışının BDDK tarafından onaylanması konusunda gerek basında, gerekse kamuoyunda bilgi kirliliği mevcuttur.

Ayrıca 2006 yılında gerçekleşen satış öncesi, son altı yıldır gizli kapaklı sürdürülen ilişkinin, ülkemizin genel güvenliğini ciddi şekilde tehdit eder niteliktedir…Ne yazık ki, davalı idarenin devri onayan işlemi öncelikle, 1982 Anayasamızın bir çok hükmüne uygun düşmemektedir. Şöyle ki; Anayasanın 2.maddesi; “ Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel niteliklere dayanan, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devletidir” denmiş, Anayasanın 4.maddesinde ; “ Anayasanın…. 2.maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri …. değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükmü yer almıştır. Devletin temel amaç ve görevleri anayasanın 5.maddesinde belirtilirken; “….Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak….” tır diye yazılmıştır. Anayasanın 12.maddesinde ; Temel hak ve hürriyetlerin kullanılırken, “ kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder”
hükmü ile birlikte, AY’nın 14 mad. 1.fıkrasında ; “ Anayasa da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” hükmü yer almıştır. AY’nın 35.maddesinde ; “ Mülkiyet hakkı tanımlanırken mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı” belirtilmiştir. Yine AY’nın 48.mad. 2.fıkrasında ; “Devlet, özel teşebbüslerinin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır” AY’nın 125.maddesinde ; “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır…”
AY’nın 166.maddesinde ; “ Devlet, para, kredi, sermaye mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır, piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler” AY’nın 167.maddesinde ; “ Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini,ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak devletin görevidir”. 1982 Tarihli Anayasamızın başlangıç bölümünde ; “ ….Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği…..” belirtilmiş ve yine Anayasanın 176.maddesinde ; “ Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirtilen başlangıç kısmı, Anayasa metnine dahildir” denmiştir.

Demek oluyor ki, gerek Anayasamızın başlangıç bölümü, gerekse yukarıda tek tek belirtmiş olduğumuz hükümler dikkate alındığında özel bir bankanın hisselerinin devri dahi olsa , bu hisselerin devrinin sadece mülkiyet hakkının kullanımı olarak değerlendirilemeyeceği ortadadır. Diğer bütün temel hak ve özgürlükler gibi mülkiyet hakkının kullanımı da öncelikle toplum yararı ile sınırlandırılmıştır. Kaldı ki temel hakların kötüye kullanılamayacağını belirleyen 14.madde genel bir sınırlama maddesi olup, mülkiyet hakkının kullanımına da doğrudan doğruya sınırlayıcı olarak uygulanabilecek bir maddedir. 14.Madde de genel bir sınırlama sebebi olarak devletin ülkesi ve bölünmez bütünlüğünü bozmayı, Laik cumhuriyeti ortadan kaldırmaya yönelik olarak , hiçbir hak kullanımına müsaade edilemeyeceği belirtilmiştir.

Yapılan hisse devrinin onama işlemi, acaba temel haklara getirilen bu sınırlamalara aykırılık teşkil eder mi?

- Bu soruya cevap vermeden önce, Türkiye’deki finans sektöründe yabancılaşmaya ihtiyaç duyulup duyulmadığı hususunu çözümlemek gerekir. Küresel oyuncular, Türkiye’deki kamu bankalarının özelleştirilmesini, özel bankalarında yabancı finans tekelleri tarafından satın alınmasına destek verirken, Avrupa’daki hiçbir ülkenin bankalarını yabancı finans kartellerine satmadığı gibi, özelleştirmeye de gitmedikleri anlaşılmaktadır. Yunanistan, Türkiye’den sürekli banka satın alma yoluna giderken, kendisi güvenlik sebebi ile en küçük bankasını dahi yabancı finans kurumlarına satmamaktadır!!! Burada oynanan oyun son derece açıktır. Türkiye’nin finans sektörünün yabancılaştırılarak teslim alınmasının yolunun açılmasıdır. Ülkenin iktisaden çökertilmesinin hesapları içerisinde, bankalar yabancı tekellerce tek tek ele geçirilmektedir. Finansbank’ın satımı da bu planın bir parçasıdır. Bankanın satımına sadece iktisadi bir olay olarak bakmak ve değerlendirmek hataya düşmemize yol açacaktır. Şöyle ki; Finansbank, Türkiye’nin orta boy bankalarından biridir. Satın alan Yunan milli bankası, Finansbank’ın iki buçuk katı ekonomik değere sahiptir. Bankacılıkta yeni aktif edinmek, yeni riskler üstlenmek anlamına gelir. 2001 Krizinde öz sermayesini tüketmiş olan Türk bankacılığının, dört yıldır süregelen kur gizlemesi ve faiz düşüşü sayesinde suni ve geçici bir karlılık sağlayabildiği ve bu karlarında sürdürülebilir olmadığı ortadadır. Yani şu anda Türk bankası satın almak orta vadede riskli bir iştir. Bu sebeple hükümetin ve IMF’nin; “ekonomi harika” söylemlerine rağmen özel banka sahipleri kapı kapı gezerek, bankalarını pazarlama gayreti içerisindedirler!!!

Finansbank’ın, başta Türk Turizmine verdiği krediler olmak üzere, kredi kartı ve tüketici portföyünde son yıllarda ortaya çıkan hızlı büyüme de bir başka dikkat çekici husustur. Türk ekonomisinin dev bir cari açık sebebi ile bıçak sırtında yürüdüğü herkesin malumudur. Yunanistan, Türkiye’nin AB’ne asla alınmayacağını, taviz koparmaya yönelik bir aldatmaca politikasının sürdürüldüğünü çok iyi bilmektedir. Yunanistan ve Türkiye arasında Ege sorunu, kıta sahanlığı, kara sular gibi dev siyasi ve hukuki sorunların varlığı tartışılmaz bir boyutta devam etmektedir. Bu durumda akla şu gelmektedir. Bütün bu siyasi, makro ve mikro ekonomik mülahazalar çerçevesinde, bir Yunan bankasının neredeyse kendisinin yarısı büyüklüğünde, bir Türk bankasını satın alması, basiretli bankacılık anlayışı çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Yeni bir Türk-Yunan gerginliğinde, Türk mudilerin Finansbank’tan mevduatlarını çekmeye başlamaları halinde, Yunan milli bankasının sermayesi bir gecede yarı oranda düşebilir. Yunanlı bankacının, bunu akıl edememesi mümkün değildir. Bu sebeple bu işin sıradan bir ticari işlem olma ihtimali fevkalade düşüktür. Olayı biraz daha makro seviyede düşündüğümüzde , bu projenin toplam nüfusu, İstanbul’dan az olan, ekonomisi büyük ölçüde Avrupalı turistlere ve AB fonlarına bağlı olan Yunanistan’ın boyutunu aştığını düşünmek yanılgı olmasa gerek!!! Finansbank projesi aslında Amerikan’ın bölgesel projelerinin bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır.

ABD’nin, BOP’nin merkezinin İstanbul olacağını, bu projeye göre Doğu Akdeniz ve Ön Asya bölgesindeki Müslüman ve Ortodoks Hıristiyan olan halkları, bir federasyon çatısı altında toplayarak, İstanbul’dan yönetmek istediğini hepimiz bilmekteyiz. Bu yönetim milli olmayıp, dini temellere dayanacaktır. İstanbul’da oturan İslam halifesi Müslümanların, Fener Patriği de Ortodoks Hıristiyanların başı olacaktır. Millet kavramının bulunmayacağı bu sistemde, milli benliklerden soyutlanmış Müslüman ve Ortodoks tebaayı yöneten halife ve patriğin ipleri de Washington’un elinde olacaktır. ABD’nin Fethullah Gülen’i besleyip barındırmasının sebeplerinden biri de budur. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bir ABD ziyaretinde, Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesiyle resmi görüşme yapması da diğer halife adayının kim olduğunu ortaya koymaktadır. Amerika’nın, Papa ile birlikte Fener Rum Kilisesinin ekümenikliğini, Türkiye’ye ve dünyaya kabul ettirme ısrarının arkasında da bu yatmaktadır. Adı geçen bankanın Fener Rum Kilisesine değişik zamanlarda sponsorluk yaptığı da tespit edilmiştir!!!

İşte Finansbank satışının arkasında böyle bir proje mevcut olup, böyle bir projenin Anayasanın yukarıda belirttiğimiz hükümlerine ters düştüğü, bu satışın ülkenin güvenliği ve bölünmez bütünlüğü açısından büyük bir tehlike teşkil ettiği ortadadır. Finansbank’ın ülke içersindeki ekonomik faaliyetlerinin kısa bir süre içerisinde, Yunan megaa ideası ile birleşeceğini, ABD’nin bölgede yürüttüğü BOP’nin bir parçası haline geleceğini hep beraber gözlemleyeceğiz.

Finansbank hisselerinin Yunan Milli Bankasına devrine onay veren BDDK’nın bu onayını 5411 sayılı bankacılık yasası açısından değerlendirildiğinde;

1) Yasanın genel gerekçesi yönünden ; 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun genel gerekçesinde ; “ Finansal sektör, kaynakların ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirilmesini ve sermaye birikimini sağlayan ve ekonomik büyüme sürecini etkileyen önemli sektörlerden biridir. Bu özelliği ile finansal sektör, ekonomik büyümenin itici gücüdür ve denetimi ile düzenlenmesi büyük önem arz etmektedir…”

2) Yasanın hükümleri açısından yapılacak değerlendirme ; 5411 Sayılı Bankacılık Kanunun 1.maddesinde amacın; “…finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanmasına, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasına, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına ilişkin usul ve esaslarını düzenlemektir” denmiştir.

Finans piyasasının yabancı bankalar tarafından ele geçirilmesinin, öncelikle bu piyasada güven ve istikrarı zedeleyeceği ortadadır. Finansbank’ın alınış sebebinin ticari gayesinden ziyade, bölgedeki siyasi operasyonların kolaylaştırılması maksadını güdüyorsa, elbette ki piyasada istenilen güven ve istikrar ortamının oluşması mümkün değildir!!!

Yunanistan’ın kuruluşundan bu yana Türkiye aleyhine topraklarını 10 kat büyüttüğü, büyük Yunanistan ideali anlamına gelen megaa idea doğrultusunda Anadolu topraklarında sürekli gözü olduğu, İstanbul’u bir Rum kenti olarak gördüğü , Batı Anadolu’daki Rum kiliselerini imar ve ihya etmek için hemen her yıl muhtelif ayinler düzenlendiği, patrikhane için dini ayrıcalıklar ile siyasi güç oluşturma anlamına gelen ekümenikliği istediği, din adımı yerine ajan yetiştiren ruhban okulunun açılması için uluslararası boyutta her türlü baskının yapıldığı, Ege’nin Yunan gölü haline gelmesi için başta kara sular olmak üzere, kıta sahanlığı, fır hattı gibi konularda aman vermez bir mücadele içerisinde olduğu, Kıbrıs’ı Rum adası haline getirmek için yoğun çaba harcadığı, Batı Trakya’daki Türk azınlığın insani haklarının dahi tanınmadığı, PKK terör örgütüne Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan tarafından her türlü destek sağlandığı, Doğu Karadeniz’de Rum Pontus devleti hayali peşinde koşulduğu, Türkiye’nin uluslararası her meselesinde karşısında olduğu, Ermeni meselesine büyük destek verdiği ortada iken, orta ölçekte bir bankanın Yunan Milli Bankasına devrini onaylamak, cephane deposuna ateşle girmekten başka bir anlam taşımamaktadır. Bu devri onaylamak, ülke içinde Yunanistan tarafından yapılabilecek bir çok gizli siyasi ve mali operasyonların önünü açmak anlamına gelecektir. Bu sebeple söz konusu devir ülke güvenliği bakımından , son derece sakıncalar doğurabilecek niteliktedir.

Ayrıca, Türkiye’de banka satın almak veya diğer bir deyimle, yerli bankanın bir kısım hisselerini satın almak yolu ile 6.maddede getirilen kısıtlamayı dolanmak yoluna gidilebilecektir. Bu sebeple öncelikle kurulun devre verdiği onay, 5411 Sayılı Bankacılık Yasasının 6.maddesine aykırıdır. Yasanın 7.maddesinde; bir bankanın Türkiye’deki kuruluş şartlarını yerine getirmeksizin, Türkiye’de bankacılık faaliyetinde bulunması mümkün değildir. Ancak bu sınırlama sadece bir yolla aşılabilir. O da olayımızda olduğu gibi, Türkiye’de kurulmuş bir bankanın hisselerinin tamamının veya bir kısmının satın alınması yoludur. Böylelikle yabancı bir şahıs veya tüzel kişi, kuruluş şartlarını taşımasa dahi, bir bankanın hisselerini devir yolu ile Türkiye’de bankacılık faaliyetin de bulunabilecektir. Bu durumda yapılması gereken, devir alan kişi ve şirketlerde de yasanın 7.maddesinde belirtilen şartların aranmasıdır. Kurulun devre onay veren kararında, devir alan Yunan Milli Bankasının 7.maddede ki şartları taşıyıp taşımadığı sorgulanmamıştır. Pekala Yunan milli bankasının kurucuları, Bankacılık yasasında belirtilen şartlara haiz olmayabilir. Bu sebeple kuruluş şartlarının varlığı araştırılmadan yapılan devir, bu yasanın 7.maddesinin ruhuna aykırıdır. Bu yolla kanuna karşı hile yoluna müracaat edilmiştir. Yasanın 8.maddesinde düzenlenen kurucularda bulunması gereken şartların varlığı bu devirde aranmamıştır. Nitekim 8.maddenin “e” bendinde aranan “ gerekli mali güç ve itibara sahip bulunması” ve “f” bendinde aranan “işin gerektirdiği dürüstlük ve yeterliliğe sahip olması” şartları devirde araştırılmamıştır. Bu yönü ile de yapılan devir 8.maddeye aykırıdır, iptali gerekir. Bankacılık Yasasının 9.maddesinde; merkezi yurt dışında bulunan bankaların Türkiye’de şube açma şartları tek tek belirlenmiştir. Bu şartlar tetkik edildiğinde finans piyasasında oluşması gereken istikrar ve güvenin korunması için kanun koyucunun son derece titiz davrandığı ortaya çıkmaktadır. Merkezi dışarıda olan bir bankanın tek bir şube açmasında aranan şartlar maalesef, yine merkezi dışarıda olan bir bankanın yerli bir bankanın bir kısım hissesini satın almakla, Türkiye’nin her tarafında sınırsızca şube açma hakkını elde etmektedir ki, yaratılan bu durum, yasanın getirmek istediği anlayışa ve kanun koyucunun gerçek iradesine ters düştüğü ortadadır. Yasa koyucunun bir şube açmada getirdiği tahditlerin, Türkiye’nin her tarafında rahatça faaliyet gösterilmek istenmesi durumunda daha ağır şartlar araması, son derece tabii olup, yasa tekniği de bunu gerektirir. Nitekim yasansın 10.maddesinde, kanunun 6.maddesi çerçevesinde kuruluş veya Türkiye’de şube açma izni olan bankaların kuruldan ayrıca faaliyet izni almasını şart koşmuştur. Davamıza konu olan devir de, böyle bir faaliyet izni verilmemiştir. Sadece yapılan devir onaylanmıştır. Başkaca bir husus araştırılmamış ve faaliyet izni verilmesine gerek duyulmamıştır. Yasanın 10.maddesi; Türkiye’de kurulmuş bir bankanın kuruluş izni almasının yeterli olmadığına, izni alan bankanın ayrıca 10.maddenin a,b,c,d,e bentlerinde ki şartları da yerine getirmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu şartların her biri kamu düzeninden olup, bankacılık sektörün de mutlak aranması gereken güven unsurunun tesisine yöneliktir. Maalesef Finasbank’ın devrinde, faaliyet izninin alınması için aranan hiçbir şartın varlığı araştırılmamıştır. Devrin onayı bu açıdan da mümkün değildir!!!

SONUÇ; Finansbank’ın, Yunan milli bankasına devir öyküsü ve süreci Türkiye’nin iktisaden çöküşünün, küreselci güçlere nasıl pazarladığının, ibret verici bir örneğidir. Emperyalist güçlerce dayatılan ve kabul ettirilen bankacılık yasası dahi, bu devir karşısında adeta isyan etmektedir. Ülkenin halen ayakta kalan ve direnmekte olan kurumlarının hükümet dışı güçlerce nasıl pazarlanabileceğini bu devirle öğrenmiş bulunmaktayız. Yeni dünya düzeni altında, Türkiye’de liberal sistemi savunanlara , sadece şunu söylemek istiyoruz, “lütfen Yunanistan’a gidiniz, oradan bir özel bankadan çok küçük bir hisse alınız” bakalım buna gücünüz yetebilecek mi? Size böyle bir müracaatı bırakınız yaptırmayı, bu amaçla Yunanistan’a girmeniz bile mümkün olmayacaktır. Ancak burası Türkiye’dir. Burada “ bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” kuralı geçerlidir. Bu kural nereye kadar mı geçerlidir. Örtülü olarak uygulanan, ülkenin parçalanmasını getirecek yeni Sevr’in ortadan kaldırılması için yapılacak milli mücadelenin başta yargı olmak üzere bütün kurumlarca benimsenmesine değin.

Anayasa, İdare Yargılama Usul Yasası, İdare Mah.Yasası, Danıştay Yasası, Bankacılık Yasası ve diğer bilcümle mevzuat ile BDDK’ya yapmış olduğumuz 5 Ekim 2006 tarihli müracaat, BDDK’nın 9 Ekim 2006 tarihli cevabi yazısı, BDDK’ya 20 Ekim 2006 tarihinde yapmış olduğumuz ikinci müracaat,BDDK’nın tarafımıza gönderdiği 7 Kasım 2006 tarihli 12485 sayılı dava konusu yapılan işlemi, BDDK’nın 28 Temmuz 2006 tarihli devri onayan işlemi, BDDK’daki işlem dosyası, bilirkişi incelemesi ve diğer bilcümle kanuni delillerdir. Talebimiz ise Davalı idarenin, Finansbank A.Ş’nin hisselerinin, National Bank Of Grecee’e devrini öngören 28.7.2006 tarih, 1944 sayılı işlemi usule ve şekle, yetkiye, sebebe, konuya ve amaca aykırı olduğundan iptaline, dava sonuna kadar devir işleminin hüküm doğurmaya devam etmesi, büyük ölçüde Kamunun mağduriyetine yol açtığından, dava sonuna kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenmiştir.

Saygılarımızla