R.T.E. - 2

Geçtiğimiz aylarda Başbakanlık çatısı altında İ.Kaboğlu ve B.Oran satılmışları tarafından yayınlanan rapor, Türk kamuoyunun gündemine bomba gibi düşmüştü. Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkilileri bu raporla kendilerinin bir ilgisi olmadığını dile getirmişlerdi. Oysa söz konusu rapor, Tayyip’e hiç de yabancı değildi!..

Yıl 1991…Tayyip Erdoğan, RP İstanbul il teşkilatı bünyesinde Milli Gazete ve Zaman gazetesinde çalışan, İran İslam devrimine “Şafakta 10 Gün” isimli kitabıyla övgüler yağdıran Mehmet Metiner başkanlığında, Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak, Altan Tan ve diğer İslamcı “aydın”lardan oluşan bir kurul oluşturuyor, bu kurul RP İstanbul İl Teşkilatı adına bir “Kürt Raporu” hazırlıyordu. İşte her satırı bir ibret belgesi niteliğinde olan o rapordan bazı satırlar:

“Resmi ideoloji bütün noktalarda iflas etmiştir. Kürt gerçekliği, 1980 askeri darbesiyle birlikte yeniden inkar edilmiş, Kürtçe 2932 sayılı yasa ile yasaklanmıştır. Ancak dış dünyada meydana gelen değişmelerin içeride yol açtığı zorunlu zihinsel değişmeler ve en önemlisi de PKK ile sürdürülen geleneksel zora dayalı yönetimin başarısızlığa mahkum olduğunun anlaşılması, kürt sorununa “Tam Demokrasi ve Kültürel Çoğulculuk” temelinde yaklaşmayı beraberinde getirmişti. Cumhurbaşkanı Özal’ın ilk defa kürt varlığını tanıdıklarını ilan etmesi ve sonraki günlerde ‘Federasyon da dahil her konu tartışılmalıdır’ türünden demeçler vermesi, Körfez krizi esnasında Celal Talabani ve Mesud Barzani’nin temsilcisiyle en üst düzeyde görüşmeler yapması, kürt sorununun yeni bir bakış açısı temelinde konuşulmasına rahat bir imkan sağlamıştır.”

“…Türkiye’de 75 yıldan beridir resmi ideolojinin kürt meselesinde inkarcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığı açık seçik söylenmeli ve resmi ideolojiyi yüksek sesle sorgulayabilmeliyiz.”

“Türkiye’de kürt kimliğinin tanınması ve kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması gerektiğini, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde kürtçenin öğretilmesi için yasal imkanların hazırlanması gerektiğini, bütün bu hakların Türkiye’de yaşayan diğer halklara da(Laz,Çerkez,Gürcü,Arap vs.) tanınması gerektiğini, bu çerçevede Türkiye’nin kültürel bir çoğunluğa sahip olması gerektiğini savunmak…”

“Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmak, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmak…”

Ve işte raporda geçen şok cümle:

“PKK terörünü kınadığımız kadar, devlet terörünü de kınamak, Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek ve devletin ‘bölücü’, ‘terörist’, ‘ayrılıkçı’ şeklindeki eleştiri üslubunu benimsememek…”

Ve işte Tayyip tarafından bakanlığa getirilen Zeki Ergezen…Ergezen, Türklüğe olan kinini Arabistan’da DEP milletvekilleriyle yaptıkları toplantıda şöyle dile getiriyordu:

“Gelin dağa taşa ‘Ne mutlu Türküm’ diye yazacağınıza, gelin dağa taşa ‘Ne mutlu müslümanım’ diye yazalım!”

Tarih 7 Mart 2002… Talabani-Tayyip görüşmesi… Tayyip Erdoğan, kürt elebaşı Talabani ile görüşürken şunları söylüyordu:

“Irak’tan ve kürdistandan aldığımız bilgiler bizi memnun etmiştir”

Bir ABD seyahati sırasında kürt sorununu ve kürt dilini soran gazetecilere Tayyip şu cevabı verir: “Türkiye’de Kürtlerin varlığı, bizim zenginliğimizdir. Kürtlerin ana dillerinde konuşmaları ve kültürlerini geliştirmeleri en doğal haklarıdır”

Geçmiş yıllara dönelim…Mikrofonda yine Tayyip var: “Bu anayasa ırkçıdır!..Bir taraftan Türklük aleyhine konuşturtmuyor, bir kürdün kalkıp da Türk aleyhine konuşmasını suç unsuru telakki ediyor, ama bir kürdün aleyhine konuştuğun zaman onu suçlamak değil alkışlıyor!”