Fethullah'ın okullarındaki CIA ajanları

Üst düzey emniyetçilerin Fethullah'a bindirmesi gelenek halini aldı. Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" kitabıyla Fethullah'ın devlet içerisindeki yapılanmasını deşifre etmesinden sonra yine eski bir emniyetçi Osman Nuri Gündeş geçtiğimiz hafta yayımlanan anılarında Fethullah-CIA işbirliğini deşifre ediyor.
Fethullah'ın CIA ajanlarıyla mesaisine değineceğiz ama öncelikle Osman Nuri Gündeş ile ilgili kısa bir malumat verelim.
Osman Nuri Gündeş, emekli MİT'çi. 1964-1986 yılları arasında Milli İstihbarat Teşkilatında çalışmış. 12 Eylül öncesi ve sonrasında MİT İstanbul Bölge Başkanlığında bulunmuş. Tansu Çiller döneminde de Başbakanlık İstihbarat Başdanışmanı olarak görev yapmış.
"İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı" adlı kitabında Fethullah ile ilgili ilginç bilgiler veren Gündeş, Fethullah örgütünü Moon tarikatına benzetiyor. Amerikalıların Kore'yi işgal ettikten sonra, Güney Kore'yi sömürgeleştirebilmek için Hıristiyan Moon tarikatını kurduklarını, böylece nüfusu Budistlikten vazgeçirip Hıristiyan yaptıkları gibi tarikat aracılığıyla dünyada komünizm karşıtı bir blok oluşturduklarını söylüyor. Gülen'in de Komünizmle Mücadele Derneği'nden yola çıktığını, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki ülkelere öncelik verdiğini hatırlatıyor. "Sonra CIA, cemaatin faaliyetlerini Rusya'ya yönlendirdi." diyor.
Şu satırlar kitabın "Fethullah Gülen gerçeği" bölümünden: "Gülen cemaati tarafından özellikle de Türk cumhuriyetlerinde açılan okullarda diplomatik pasaportlu Amerikalı CIA ajanları ‘İngilizce öğretmeni' diye barındırılıyor. Bu işbirliği, Türkiye'de yapılan üst düzey resmi bir toplantıda, bizzat Fethullahçı okul yöneticisi tarafından itiraf edildi. Toplantıda MİT temsilcisi de bulunduğu halde, olay karşısında sessiz kalındı. Durum, devletin resmi olarak yayımladığı kitapla da belgelendi.
ABD, ‘dostluk köprüsü' adı altında getirdikleri 70 kişilik öğretmen grubuna diplomatik statü kazandırmış. Özbekistan'da diplomatik pasaportla bulunan ABD'li öğretmenlerin çoğu, Gülen cemaatinin okullarında çalışmaktadır. ‘İngilizce dil öğretmeni' olarak gözükmekte iseler de esasen Amerikan Gizli Servisi'nin güdümünde görev yaptıkları ve çalıştıkları ülkelerde Pentagon'da üretilen Amerikan politikalarının uygulamasının baş ajanları görevlerini sürdürmektedirler. Onların İngilizce hocalığı sadece maske görevleridir. Örneğin Kırgızistan'da da 60 kadar Amerikalı ‘öğretmen' vardır."
İddialar oldukça vahim görünüyor. Zaman gazetesi Nuri Gündeş aleyhinde çalışmaya başladı ama Fethullah'ın CIA ile ayyuka çıkan ilişkisini bakalım nasıl örtbas edecekler?
Cumhuriyet'in ölümsüz neferleri
Şehit Kubilay (en üstte),Şehit Vefkı (ortada) ve Şehit Hasan (en altta) Cumhuriyetimizin ölümsüz neferleridir.
"Meydanda küçük bir kalabalık ortasında Mehdi ve başındakiler, yeşil bayrağın etrafında haykırışlarına devam ediyorlar. Kubilay arkasındaki askeri bir kenara bırakıyor ve herhalde -kan dökmeden mes'eleyi halletmek için- belki de kaynayan kanının, zapturapt bilmeyen coşkun sinirlerin, O'nu her vakit böyle her sevdiğini müdafaaya attığı gibi, tek başına kalabalığı yarıyor ve ortaya atılıyor. Bayrağın başında Mehdi'yi yakalıyor:
- Ne yapıyorsunuz? diye bağırıyor, hükûmete isyan mı ediyorsunuz, haydi dağılın bakalım...
Mehdi kendinden geçmiştir. Uydurduğu yetmiş iki bin kişinin Menemen'i sardığı efsanesine kendi de inanmış gibidir. Esrar, saatlerle zikir ile sallanan, dönen boş kafalarda yapacağını yapmıştır. Bir hamlede genç zabitin yakasına yapışıyor ve onu sarsıyor, itiyor.
Bu anî sadme ile Kubilay'ın ayağı kayıyor, sendeliyor, yere düşüyor.
Bir zabiti yere düşürmenin ne demek olduğunu bilen çılgın, artık işin çığırından çıktığını anlamıştır. Tabancasını çekiyor ve Kubilay'a ateş ediyor.
Kubilay göğsünü delen bir kurşun yemiştir.
Sıcak kanı, temiz kanı, delik göğsünden akıyor.
Yavaşça yerinden kalkıyor, "kan dökmeden halletmek istediği mes'elenin" kendi kanına bulandığını görerek artık harekete geçmek üzere kalabalıktan uzaklaşıyor. Hükûmet dairesinin avlusuna giriyor; daire kapalıdır. Dairenin yanındaki camiinin avlusundan hükûmetin arka tarafına geçmek kabildir.
O tarafa sapıyor. Biraz ilerliyor ve oracıkta tenha aralıkta yıkılıyor.
Gözleri dönmüş, ağızları köpürmüş, dişleri inkılâba ve cumhuriyete gayızla gıcırdayan mürteciler onu görüyorlar.
Yaralı bir kuş gibi oracıkta mecalsiz, bitap inleyen, mütemadiyen kan döken, genç inkılâp yaralısının hâlâ sağ oluşu o anda ağırlarına gidiyor, üzerine saldırıyorlar ve heybelerinden çıkardıkları bir ustura kırılası ellerinde parıldıyor.
***
Kubilay sefillerin elinde mecalsiz kıvranıyor. Ve keskin bıçak kara kuvvetin, taassup ve mel'anetin bu memleket gençliğinin boğazına dayadığı bu katil ustura Kubilay'ın boğazında işliyor, işliyor...
Beş dakika sonra Kubilay'ın kesik başı saçlarından yakalanmış, kanları aka aka, alçak inkılâp düşmanlarının elinde meydana getiriliyor.
***
Meydan, kanlı meydan, halilenin son dakikalarındadır. Tepesine Kubilay'ın kesik başı takılmış yeşil bayrak ortaya dikilmiş ve etrafında beş on deli büsbütün kendilerinden geçmiş bir halde hayhuylarında berdevam...
Dudaklarının kenarında Kubilay'ın mübarek kanının izleri duran bu kudurmuş insanlar ne yapacaklarını şaşırmışlardır.
Zikrediyorlar, bağırıyorlar, çağırıyorlar....
***
Kubilay'ın kışlasından, Kubilay'ın geçtiği yollardan gelen, Kubilay'ın başını arayan taze asker meydanı sarmıştır.
Vak'ayı duyan bekçiler de silahlarını alarak meydana gelmişlerdir.
Ateş başlamıştır.
Mehdi Derviş Mehmet kulaklarının dibinde vızıldayan kurşunları duymayacak kadar kudurmuş ve kendi uydurduğu efsaneye kendisi de inanmıştır: Ona kurşun işlemez(!)
Fakat kurşun işliyor.
İlk yediği pek yakından gelmiştir. Bu acıyla aklı başından giden Mehdi tabancasını karşıdaki camiin parmaklığı siper alarak ona ateş eden Bekçi Hasan'a çevirmiştir. Bu mel'un tabancanın mel'un kurşunu Hasan'ı yere yıkıyor.
Babayiğit bekçi Menemen Meydanı'nda düşen ikinci şehittir.
Kalabalıktan eser kalmamıştır. Şimdi meydanda yere yıkılan bayrağın etrafında beş çılgın, beş mürteci var.
Fakat bu çok devam etmiyor. Ortada ayakta kimse kalmamıştır. Yerde yatan iki ceset ve kaçmak isterken yakalanan üç serseri.
Ve ötede biraz ötede de inkılâbın üçüncü şehidi bekçi Vefkı.
İşte 23 Kânunuevvel 1930 Salı sabahı Cumhuriyet'e kasteden kudurmuş sersersilere karşı Cumhuriyet uğrunda can veren Kubilay ve arkadaşlarının menkıbesi."
Geçtiğimiz hafta, Devrim şehidi Kubilay'ın Menemen'de gözü dönmüş Şeriatçı katiller tarafından şehit edilişinin 80. yıldönümüydü.
Yukarıdaki pasajı, İleri Yayınları'ndan çıkan ve Kan Demir tarafından hazırlanmış "Şehit Kubilay" kitabından aldık. Şehadetinin hemen ardından Kubilay'ın ailesi ve tanıdıklarının tanıklıklarına yer veren belgesel niteliğinde bir çalışma olması bakımından önemli bir yapıt.
Kubilay'ın şehit edilmesi o günlerde yurt genelinde bir infiale neden olmuştu. Hatta Atatürk'ün olayı duyar duymaz Menemen'in haritadan silinmesini istediği de anlatılır. Bilindiği gibi Atatürk, Kubilay'ın şehit edilmesinden sonra Türk Ordusu'na hitaben yayınladığı taziye mesajında "Menemen'de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kublay Bey'in vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. (...) Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kublay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir.
Kubilay şehit edildiğinde, askerliğini yedek subay olarak yapan bir öğretmendi. 24 yaşında bir Cumhuriyet öğretmeni. Devrimi özümseyen ve devrimi korumak için başını vermekten çekinmeyen bir bilince sahipti. O tam bir Atatürk genciydi.
Cumhuriyetimizin bugün Kubilay gibi devrim neferlerine daha çok ihtiyacı olduğu günlerden geçiyoruz. Kubilay'ın başını alan irtica, bugün devletin en tepesine kadar tırmanmış durumda. Türk milletinin üzerindeki gerici dikta, baskısını her geçen gün artırmakta.
Bunun yanı sıra Cumhuriyetin Şeriatçılıkla birlikte tarihsel düşmanı olan Kürtçülük, gerici iktidarın koruması altında ayrı dilden, ayrı devletten bahsedecek kadar pervasızlaşmış. Cumhuriyete ve Atatürk'e sahip çıkmak suç; ülkeyi bölmek, bunun için terör uygulamak, adam öldürmek demokrasi mücadelesi oldu. Gericiler ve bölücüler yaptıkları karşısında sırtları sıvazlanıp ödüllendirilirken, bunlara tepki gösterenler bölücülükle, ırkçılıkla suçlanır oldu.
Cumhuriyetin kuruluşundan 87, Kubilay'ın şehit edilmesinin üzerinden 80 yıl geçti. Gericiler ve bölücüler, bugün iktidar olmanın verdiği güvenle "artık Türkiye Cumhuriyeti'nin işi tamam" demeye başladılar.
Ancak onlara şunu hatırlatırız ki, bu milletin önünde Atatürk gibi bir lider ve Kubilay gibi Cumhuriyet uğruna başını verecek neferler oldukça hiçbir şey düşündüğünüz kadar kolay olmayacak.
Kubilay, şehit edilişinin 80. yılında saygıyla anılırken, bizlere, sonucu her ne olursa olsun, Cumhuriyeti koruma görevimizi hatırlatmaya devam ediyor.