Özerklik ve çift dil Anayasal suç BDP'yi kapatın !

Bağımsız Kürdistan geliyor!
Türkiye Kürt meselesinde çok önemli bir yol ayrımında.
Bugüne kadar "demokrasi", "insan hakları", "eşitlik", "kardeşlik", "bir arada yaşam", "çökkültürlülük" gibi palavraların arkasına gizlenen bölücü talepler, uygun ideolojik ve siyasal ortamın oluştuğu düşünüldüğünden olsa gerek, artık rahatlıkla dillendiriliyor.
PKK ve Meclis'teki siyasi uzantısı BDP, "Demokratik Özerk Kürdistan Modeli" adı altında bağımsız Kürt devletinin inşa sürecini ilan ettiler bile.
Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) son toplantısında açıklanan "Demokratik Özerk Kürdistan Modeli" taslağında açıkça kendi dili, kendi bayrağı ve kendi parlamentosu olan bir Kürt devletinden bahsediliyor.
BDP'li milletvekillerinin "iki dilli yaşam" talebinden sonra şimdi sırada "iki bayrak", "iki parlamento", "iki millet", "iki devlet" talebi var.
Kimileri, bugüne kadar, bu gerçekliği ifade edenleri "bölünme paranoyası"na kapılmakla suçlasa da, gelinen noktada PKK ve siyasi uzantılarının tek hedefinin Türkiye'yi bölmek ve bir Kürt devleti kurmak olduğu artık tartışmaya yer bırakmayacak kadar net.
Kürt meselesinin tarihsel gelişimi içinde değerlendirildiğinde de zaten Kürt taleplerinin basit birer kültürel talep olarak başlayıp süreç içinde bu taleplerin kazanımlar elde ederek ilerletilmesine dayandığı görülecektir. PKK terörü ile geçen otuz yıllık dönemde Kürt hareketi bu stratejiyi büyük bir ustalıkla uygulamaya koydu. "Kültürel ve demokratik haklar" adı altında başlatılan kampanya bugün özerk bir Kürt devletinin kuruluş ilanına kadar geldi, dayandı.
Özerk Kürdistan'dan sonraki aşamanın Bağımsız Kürdistan olacağı da gün gibi ortada.
DTK toplantısından çıkan sonuç bildirgesinde şöyle deniliyor: "Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollerle sahiptir... Kürtçe'nin kamusal alanda kullanımı önündeki engeller kaldırılarak, ana okuldan üniversiteye kadar eğitim dili haline getirilmesi sağlanmalıdır. Demokratik Özerk Kürdistan'da resmi dil Türkçe ve Kürtçe olmalıdır. Hizmet dili Kürtçe olmalı, yerleşim yerlerinin orijinal isimleri iade edilmelidir..."
DTK bildirgesi son derece açık. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde özerk bir Kürt devletinden bahsediliyor. Bahsedilen Özerk Kürdistan kendi bayrağı ve sembolleri olan ve aynı zamanda kendi parlamentosu da bulunan neredeyse bağımsız bir devlet.
Bildirgede ayrıca "öz savunma gücü" adı altında bir nevi alternatif polis örgütlenmesinden bile bahsediliyor ki bu da özerklik denilen şeyin aslında üstü örtülü bir bağımsızlık anlamına geldiğini gösteriyor.
PKK'nın taleplerine bakıldığında da özerklik ya da bağımsızlık arasında çok bir fark olmadığı görülüyor. Açıkça söylemek gerek; özerklik ya da bağımsızlık, adına ne derseniz deyin, her iki durumda da Türkiye fiilen bölünecek, Misak-ı Milli sınırları yıkılacak, üniter ve ulus devlet yapısı ortadan kalkacak ve sonuçta fiilen bir Kürt devleti kurulacaktır.
Kürdistan Kürtlerin, Türkiye ortak vatan!
PKK ve Meclis’teki siyasi uzantısı BDP, “Demokratik Özerk Kürdistan Modeli” adı altında bağımsız Kürt devletinin inşa sürecini ilan ettiler bile. Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) son toplantısında açıklanan “Demokratik Özerk Kürdistan Modeli” taslağında açıkça kendi dili, kendi bayrağı ve kendi parlamentosu olan bir Kürt devletinden bahsediliyor.BDP’li milletvekillerinin “iki dilli yaşam” talebinden sonra şimdi sırada “iki bayrak”, “iki parlamento”, “iki millet”, “iki devlet” talebi var. Kimileri, bugüne kadar, bu gerçekliği ifade edenleri “bölünme paranoyası”na kapılmakla suçlasa da, gelinen noktada PKK ve siyasi uzantılarının tek hedefinin Türkiye’yi bölmek ve bir Kürt devleti kurmak olduğu artık tartışmaya yer bırakmayacak kadar net.
Ancak Kürtlerin sadece özerk ya da bağımsız bir Kürdistan'la yetinmeyeceklerinin ipuçları da ortaya çıkıyor.
PKK uzunca bir süredir bağımsız Kürt devletinin yanı sıra bütün Türkiye üzerinde de hak iddia eden bir politik çizgi içinde.
Doğudan Batıya yönelen Kürt istilası ve Kürt nüfusunu artırmaya yönelik nüfus politikalarının sonucunda artık sadece Doğu ve Güneydoğu'da değil, Türkiye'nin her yerinde PKK destekçisi bir Kürt nüfus yaratılmış durumda.
PKK şimdi bu Kürt nüfusa dayanarak ikili bir strateji uygulamaya koyuyor. Bu strateji içinde Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu'su "Bağımsız Kürdistan" adı altında Kürtlere ve PKK'ya bırakılacak, Türkiye'nin geri kalan kısmı üzerinde ise Kürtler, Türklerle birlikte söz sahibi olacaklar!
DTK bildirgesinde de bu stratejinin hayata geçirilmek istendiği görülüyor: Kürdistan Kürtlerin vatanı, Türkiye'nin geri kalanı ise ortak vatan olarak tarif ediliyor.
Kürt ukalalığı işte bu kadar gemi azıya almış durumda. Sen kalk Türk vatanı üzerinde ayrı bir devlet kuracağım de, bir de bununla yetinmeyip Türkiye'nin geri kalanı üzerinde de hak iddia et!
BDP ve DTK: PKK'nın sivil uzantıları
BDP lideri Selahattin Demirtaş ise DTK'nın bir sivil toplum örgütü olduğunu ve kendileriyle bir ilgisinin bulunmadığını söylemektedir. Ama aynı Demirtaş kendisi dahil bütün BDP yöneticilerinin neden DTK toplantısında hazır bulunduğunu izah edememektedir.
Kaldı ki aynı Demirtaş DTK'nın sonuç bildirgesini desteklediğini ve "Türkiye'nin 20-25 bölgeye ayrılması gerektiğini" de açıklamış bulunuyor.
Demirtaş'ın ilgimiz yok dediği DTK'nın eşbaşkanları ise kapatılan DTP'nin siyasi yasaklı isimleri Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'tur. Demirtaş ve BDP, yeni bir kapatma davasıyla karşı karşıya kalmamak için böyle bir manevra yapmakta ve bölücü taleplerini BDP aracılığıyla dillendirmek yerine şimdilik DTK'yı kullanmaktadırlar.
Ancak DTK, BDP, KCK, adına her ne derlerse desinler ortada tek bir PKK örgütünün bulunduğunu ve bütün bu paravan örgütlerin sonuçta PKK demek olduğunu gizleyemezler.
BDP'nin sadece ve sadece PKK'nın sivil uzantısı olduğu, BDP'li milletvekilleri ve belediye başkanları dahil tüm bu siyasi örgütlerin KCK adı altında PKK'nın devlet yapılanmasına bağlı olduğu alenen ortada. Bütün bu yapının başında ise herkesin bildiği üzere Apo var. Zaten BDP'liler de her fırsatta "muhatap Öcalan'dır" diyerek Apo'yu işaret ediyorlar.
Apo ise İmralı'dan, avukat görünümündeki örgüt elemanları aracılığıyla hem Kandil'deki terör yuvasını, hem de Meclis'teki PKK hücresi BDP'yi kontrol etmektedir. BDP'li milletvekilleri ve belediye başkanları da KCK aracığıyla doğrudan Apo'ya bağlıdırlar. Öyle ki KCK'nın temizlik görevlisi statüsünde Diyarbakır Belediyesi'ne soktuğu PKK militanları, belediye başkanı Osman Baydemir'i KCK adına sorgulamakta ve yine KCK adına kınama cezası verebilmektedir.
Baydemir bir açıklaması ile Apo'nun şimşeklerini üzerine çekince de hemen belediye meclisinden bir PKK militanı, Apo'nun talimatı ile Baydemir'in yanına eşbaşkan olarak atanmaktadır.
BDP'yi hemen kapatın yoksa...
Bütün bunlar BDP'nin siyasal bir parti olmayıp doğrudan PKK terör örgütünün uzantısı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bile tek başına BDP'nin kapatılması için yeterli bir sebeptir.
BDP'li milletvekillerinin Meclis'te Kürtçe dayatması ve Özerk Kürdistan talepleri ise Anayasa'nın 3. maddesinin açıkça ihlalidir.
BDP açıkça, hem Siyasi Partiler Kanunu'nu çiğnemekte hem de Anayasa'nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerini ortadan kaldırmak için faaliyet yürütmektedir.
Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da BDP'nin bu faaliyetlerini ve DTK ile arasındaki organik ilişkiyi görmüş ve kapatma davası için bir inceleme başlatmıştır.
BDP'nin kapatılması artık bir yasal zorunluluk haline gelmiştir. PKK'nın sözcüsü konumundaki BDP'li vekiller derhal görevden alınıp tutuklanarak KCK davasına dahil edilmeli, BDP'li belediye başkanları ve diğer PKK yöneticileri ile birlikte yargılanmalıdırlar.
Ancak tek başına bir kapatma davası da yeterli olmayacaktır. Türk devleti büyük bir ayaklanma hazırlığı içinde olan Kürt hareketini, bütün unsurlarıyla birlikte tasfiye etmek için bir an önce harekete geçmelidir.
Bu aynı zamanda toplumsal barışın ve ülkedeki huzur ortamının korunması için de bir zorunluluktur, çünkü; BDP'nin şimdiye kadar sineye çekilen pervasız girişimleri çok büyük bir etnik çatışmanın ve toplumsal parçalanmanın önünü açmak üzeredir. Türkiye'nin kırmızı çizgileri ve sinir uçları çiğnenmektedir ve hukuk devreye girmezse, buna cüret edenler dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olacaklardır.
AKP Türkiyesi: PKK değil, Türk Ordusu terörist!
PKK ve BDP'nin açıkça ayrı bir Kürt devletinden bahsedecek kadar ileri gidebilmesinde en büyük pay hiç kuşku yok ki AKP iktidarınındır.
AKP'li Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin BDP'lilerin "iki dilli yaşam" ve "federal yapı" önerileri üzerine önce göstermelik bir tepkide bulunmuş ama hemen arkasından Selahattin Demirtaş'ı makamında kabul edip gönlünü almıştır. Şahin ve Demirtaş'ın Mecliste Kürtçe konuşulmaması üzerinde vardıkları mutabakat ise sadece artan gerilimin düşürülmesi ve muhtemel bir milli tepkinin dizginlenmesi içindir. Bu danışıklı dövüş içinde Kürtçe TBMM çatısı altında fiili bir yasallık kazanmıştır ve kısa bir süre sonra da normalleştirilecektir.
Bülent Arınç'ın hükümet adına Meclis kürsüsünden BDP'lilere Kürtçe olarak "Allah sizden razı olsun olsun" diye seslenmesi, BDP'li Sırrı Sakık'ın da yine Kürtçe olarak "Allah sizden de razı olsun sayın bakan, Meclis'te Kürtçe konuştuğunuz için." şeklindeki cevabı bahsettiğimiz bu Kürtçeyi Meclis çatısı altında normalleştirme siyasetinin açık bir örneğidir. Adımlar "iki ileri bir geri" şeklinde alıştıra alıştıra ve sindirerek atılmaktadır. Tıpkı Kürt açılımının zamana yayılarak topluma kabul ettirilmeye çalışılması gibi.
AKP'nin her türlü toplumsal tepkiye rağmen ısrarla üzerinde durduğu ve geri adım atmadığı "Kürt açılımı" politikasının sonuçları ise ortadadır. Tayyip'in Diyarbakır'da yaptığı "Kürt sorunu vardır" açıklamasıyla başlatılan sürecin sonunda Türkiye artık bölünmeyi konuşmaktadır. Ve aynı Tayyip geçtiğimiz hafta Muş'ta "inkâr politikalarına son verdik" diyerek "açılıma devam" mesajı vermektedir.
Abdullah Gül'ün "Kürt sorununda iyi şeyler olacak" derken ne kastettiği de şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye AKP iktidarı altında, Apo'nun talimatları ve Tayyip-Gül ikilisinin hamiliğinde Kürt devleti resti ile karşı karşıyadır.
AKP'nin sekiz yıllık iktidarı döneminde PKK ile değil, Türk Silahlı Kuvvetleri ile mücadele edilmiş, devletin istihbarat olanakları ile MİT ve Emniyet gibi kurumlar sadece ve sadece Türk Ordusu'nu yıpratmak ve tasfiye etmek için seferber edilmiştir.
Bununla da yetinmeyen AKP iktidarı, terörle mücadele eden, hatta Apo'yu paketleyerek Türkiye'yi getiren Türk subaylarını adeta öç alırcasına hapse tıkmıştır.
Teröristbaşı Apo ise İmralı Adası'ndaki istiratgâhında el üstünde tutulmakta, terör şebekesini buradan idare etmesine ses çıkarılmayıp bir de muhatap alınarak müzakere masasına oturtulmaktadır.
AKP hukukunda ne idüğü belirsiz ve kanıtlanamamış darbe girişimleri ile Türk Ordusu sözde "Ergenekon terör örgütü" ile ilişkilendirilmeye çalışılırken, otuz yıldır dağlardaki binlerce teröristi, Meclis'teki temsilcileri ve belediye başkanı kılığındaki militanları ile Türk milletine savaş açan bölücü terör örgütü PKK, demokratik yaşamın vazgeçilmez bir unsuru haline getirilmiştir.
Bugün, Ergenekon tertibinde "hükümete karşı komplo" kurmakla suçlananlar üç yıldır kanıtsız ve uydurma suçlamalarla hapiste tutulurken, "demokrasi" ve "düşünce özgürlüğü" adı altında ayrı dil, ayrı bayrak, ayrı meclis talepleriyle "Türk devletine komplo" kuran PKK'lılar ellerini kollarlına sallayarak bölücülük yapabilmektedirler.
AKP'nin yarattığı Türkiye'dir bu; PKK değil, Türk Ordusu terörist olmuştur!
Güneydoğu'yu haritadan sileriz!
PKK'nın Özerk Kürdistan dayatması açık bir isyan çağrısıdır.
Ancak isyana kalkan bölücü güruh, cumhuriyet tarihinin ayaklanmalar kadar bu ayaklanmaların bastırılmasının da tarihi olduğunu hatırlamalıdır.
Koçgiri'de, Şeyh Sait isyanında, Dersim'de, dış destekli bu filmi defalarca seyrettik. Sonuç hep aynı oldu: isyanlar bastırıldı, isyancılar asıldı.
Türkiye'nin direnç noktalarının uzun süredir tahrip edildiği, savunma reflekslerinin kırıldığı, milli gururun ayaklar altına alındığı bugünkü siyasal iklime bakıp kimse hayal peşinde koşmasın.
ABD arkamızda, AKP yanımızda, bu kez rövanşı alırız yanılgısına düşmesin.
Siyasetin aciz kaldığı, hukukun işlemediği, sözün bittiği yerde millet ortaya çıkar. Bir Mustafa Kemal gelir, isyancıları darağacına yollar, Güneydoğu'yu da haritadan siler, bilesiniz!