Raportör Yeşil de Durduruldu

Emniyet İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı ve Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz, şubat ayı içinde Meclis Susurluk Komisyonu’na verdikleri ifadelerde hep aynı isme işaret ediyorlardı. Hanefi Avcı, Yeşil’i; MİT Kontr—Terör Merkezi yöneticisi Mehmet Eymür ekibinin bir numaralı ismi olarak gösterirken, Hüseyin Oğuz, Yeşil’in 15 Şubat 1997’te MİT’in İstanbul merkezinde sorguya çekildiğini açıklıyordu. Oysa bu tarihte Yeşil için Tunceli Emniyet Müdürlüğü’nün bir arama emri vardı ve Yeşil’i yakalayan bir devlet biriminin onu hemen polise teslim etmesi gerekiyordu.

Avcı ve Oğuz, JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in ortadan kaldırılmasında Yeşil’in rol aldığını çok açık sözlerle de belirtmişlerdi. Bu sözler de Yeşil’in bulunduğu yerin hemen polise bildirilmesini gerektiriyordu...

Meclis Susurluk Komisyonu raportörü Akman Akyürek, sadece Ahmet Cem Ersever olayında değil, kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal ve MİT’in kullandığı iki İranlı olan Lazım Esmaili ve Askar Simitko’dan haraç alınması olaylarında da ismi geçen Yeşil’i çok merak etmeye başlamıştı. Daha önce yine Meclis’te kurulan Hayali İhracatı Araştırma Komisyonu ile Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonlarında da görev aldığından, elde etmek istediği bilgi ve belgelere nasıl ulaşacağını iyi öğrenmişti. Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış’ın bilgisi dahilinde, bu bilgi ve belgeleri almak için her yere yazılar gönderiyor ve bunları alıyordu. Yeşil’in Ziraat Bankası Ankara Heykel Şubesi’ndeki hesap numarasına ulaşmayı başardı ve bu para trafiğini ortaya çıkardı. Buna göre, Yeşil’in Ahmet Demir ismiyle açtığı 0123843 numaralı hesaba, Askar Simitko ve Lazım Esmaili otuz milyar yatırmalarına karşılık ölümden kurtulamamışlardı.

Raportör Akman Akyürek, Ömer Lütfü Topal’ın, ismini ölüm listesinden sildirmek için ödediği ileri sürülen 17 milyon doların ilgili yerlere ulaşmasında da Yeşil’in aracılık ettiğine yönelik ısrarlı duyumlar alıyordu. Topal’ın bu parayı bir yerlere ödediği kesindi, çünkü ölümünden kısa süre önce tefecilere 15 milyon dolar kadar borçlanmıştı. Topal da parayı Yeşil’in bir başka hesabına, İş Bankası Kızılay Şubesi’ndeki bir hesaba 10 ve 7 milyon dolarlık iki ayrı taksitte yatırmıştı ve bu paranın bir bölümünü Dere Döviz’in sahibi Hüseyin Dere’den almıştı. Hüseyin Dere o günlerde televizyona çıkarak, “Topal, haraççıların eline düşmüştü” diyordu. Topal’ın para gücünü iyi bilenler, onun ancak çok acil bir 15 milyon dolarlık para ihtiyacı için tefecilere başvuracağını, bu aciliyetin de kendisinin “can güvenliği” ile ilgili olması gerektiğini belirtiyorlar.

Topal’ın ödediği bu paranın izini süren Akman Akyürek, küçük dilini yutacak bir gerçekle karşılaştı. Raportörü yakından tanıyan, bu sebeple Akyürek’in “gerçeği” ona da açıkladığı bir kaynak, olayı şöyle anlatıyor:

“Yeşil, 1996 yılında artık Ankara—Kocaeli—İstanbul hattından uzaklaştırılmış ve Antalya’ya yerleştirilmişti. Peki Antalya’da nereye yerleştirilmişti. Ömer Lütfü Topal’ın gazinosunu işlettiği Antalya Lara’daki Ofo Oteli’nin tam karşısındaki çift katlı villanın üst katına. Tam bir emekli hayatı yaşamaktaydı ve etrafına çok büyük bir güven telkin ediyordu. Herkes kendisine Hacı diye hitabediyordu. Yeşil’in sabah kahvaltıları Ofo otelinden gidiyordu. Yeşil niye Topal’ın gazinosunun karşısına yerleşmişti ya da yerleştirilmişti? İki senaryo var?.. Ya Topal’la araları çok iyiydi, Topal’ın bazı işleri ile ilintiliydi, çünkü gazino telefonundan zaman zaman İstanbul’u arayarak Topal’la görüştüğü biliniyor. İkinci senaryo, içinde bulunduğu ekip onu oraya yerleştirdi. Topal’a gözdağı vermek veya onun Antalya bölgesindeki faaliyetlerini kontrol altında tutmak için. Çünkü o bölgede Topal’ın Seven Seas ve Saray gazinoları da var, buna Kıbrıs’ı da dahil etmek gerekiyor. Sonuçta, Topal’ın öldürüldüğü gece, Yeşil, cep telefonuna gelen bir mesajla hemen bu evi terketti ve kayıplara karıştı. Akman Akyürek, Yeşil’in kaldığı bu ev, ilişkide olduğu isimler ve yöredeki eylemleri hakkında savcılara ayrıntılı bilgi verildiği halde, bu konuyla ilgili hiçbir soruşturma ve araştırmanın yapılmadığını öğrenmişti...”

Sadece bu olay değil, Ziraat Bankası Heykel Şubesi’ndeki hesaba yatırılan paralarla ilgili olarak da ayrıntılı bir soruşturma yapılmamıştı. Örneğin kimse bu banka müdürünü çağırıp konuşmayı düşünmemişti. Bu kadar büyük paraları yatıranları ve çekenleri bu banka müdürünün bilmemesi mümkün müydü? Yeşil, 16 Temmuz 1997 tarihinde telefonla aradığı Yeni Ufuk Gazetesi’ne bu paralarla ilgili olarak şunları söylemişti: “O dekontlara bakın hepsi büyük para. Ben bir bankaya gitsem ve bir milyon dolar çekmek istesem büyük olay çıkar. O konu iddia edildiği gibi olsa şimdi çocuklarımın güvenliği ile ilgili olarak sıkıntıda olmaz, endişe duymazdım.”

Yeşil’in bu sözlerinın anlamı açıktı, bu paraları ben kullanmadım diyordu. Peki öyleyse bu milyarları ve milyon dolarları kim kullanmıştı?...

Elbette Yeşil, Antalya’daki karargahından ayrıldıktan sonra tamamiyle kayıplara karışmadı. Bu tarihten sonra artık yeni bir kimliği vardı. Yeni ismi Metin Atmaca’ydı. Metin Atmaca bir süre sonra Ankara’daki Esenboğa Havalimanı’nda yanında bir MİT görevlisi ile birlikte, devlet erkanının kullandığı VIP salonunda ortaya çıkıvermişti. 28 Kasım 1996 günü yanındaki MİT görevlisinin refakatinde VIP salonundan Türk Havayollarının İstanbul’a giden uçağına binmiş, aynı gün İstanbul Atatürk Havalimanından Macaristan’ın Budapeşte kentine uçmuştu. Budapeşte deyince akla hemen Mesut Yılmaz’ın 24 Kasım 1996’da Hilton Oteli’nin lobisinde yediği yumruk geliyor. Yeşil’in, Yılmaz’ın saldırıya uğradığı günün öncesinde de Budapeşte’ye uçtuğu tesbit edilmişti. Yani Yeşil hem Yılmaz’ın yumruklandığı gün hem de bu olaydan dört gün sonra iki kez Budapeşte’yi “ziyaret” ediyordu.

“Eğer Susurluk’u çözmezsem başbakanlık bana haram olsun” diyen Mesut Yılmaz’ın süper yetkilerle donattığı Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın da üzerinde en çok durduğu isimlerden birinin Yeşil olduğu biliniyor.

Geçtiğimiz pazartesi günü sabaha karşı saat 04. 15’te esrarengiz bir kazaya kurban giden Susurluk Komisyonu raportörü Akman Akyürek’in devamlı kadrosunun “Başbakanlık Hukuk Müşavirliği” olduğu düşünülürse, raportörün bu bilgilerini Kutlu Savaş’la da paylaştığını düşünmek mümkün. Susurluk soruşturmalarında ismi geçen bir çok kişiden bilgi ve belge almaya çalıştığı bilinen Akman Akyürek’in bunların ne kadarını Kutlu Savaş ile paylaştığını ise ancak Savaş’ın konuşması halinde anlayacağız.

Kimbilir, Susurluk raportörü Akman Akyürek; Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik ve önemli skandalının kilidinin Yeşil olduğunu, ancak onda yoğunlaşmanın sonuca götürebileceğini farketmiş; hatta belki Yeşil’in 657’ye tabi bir devlet memuru olduğunu öğrendikten sonra onunla görüşmüş, Yeşil de, “Benim çoluk—çocuğum var, beni konuşturmayın, yoksa beni de Ahmet Cem Ersever’e benzetirler” demiş olabilir. Ve yine belki, birileri, Raportörün Susurluk’un uyuşturucu üzerinde patlamış bir skandal olduğunu, uyuşturucu bağlantılarının ve trafiğinin çözülmesi durumunda skandalın da aydınlanacağını, tarihimizin en büyük uyuşturucu operasyonu olan Lucky—S’in baş kahramanı Nejat Daş’ı Meclis’te koruyanların kimler olduğunu bulduğunu ve fazla ileri gittiğini düşündüklerinden onu artık klasikleşmiş “metodlarıyla” Yeşil kavşağında durdurma yoluna gitmişlerdir.