TMMOB METALURJİ MÜHENDİSLERİ ODASI Temmuz 2003 - BOR RAPORU / 12

8-BOR HUKUKU

Anayasa’’nın 168’inci maddesi, “Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir. ” hükmünü içermektedir.

Ülkemizdeki bor yatakları ile ilgili faaliyet imtiyazı, bor madenlerinin devlet eliyle aranması ve işletilmesini düzenleyen 04 Ekim 1978 tarih ve 2172 sayılı Yasa gereğince ETİBANK’a devredilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak daha sonra çıkarılan 10 Haziran 1983 tarihli “Bor tuzları, Trona ve Asfaltit ile Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir sahalarının bazılarının İadesini” düzenleyen 2840 sayılı Yasa ile “2172 Sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkındaki Kanun”la kamu kuruluşlarına devredilen maden hakları yeniden düzenlenmiştir. 2840 sayılı Kanunun 2. maddesi ”Bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır. Bu madenler için 6309 sayılı Maden Kanunu gereğince gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine verilmiş olan ruhsatlar iptal edilmiştir.” şeklindedir. Bu yasanın yürürlüğe girmesinden 6 ay sonra 2172 sayılı Yasa yürürlülükten kaldırılmıştır.

15 Haziran 1985 tarihinde kabul edilerek yayınlanan 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 49. maddesinde ise “2840 sayılı Maden Kanunu hükümleri saklıdır. Ancak, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra bulunacak bor, trona ve asfaltit madenlerinin aranması ve işletilmesi bu Yasa hükümlerine tabidir. Bunların ihracatına ait usul ve esaslar Bakanlar Kurulu’nca tespit edilir” hükmü getirilmiştir.

16 Şubat 1994 tarihinde yürürlüğe giren 3971 sayılı Yasa ile 2840 sayılı Yasa’nın ikinci maddesi değiştirilerek, “Bor tuzları ile uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır.” hükmü getirilmiş; trona ve asfaltit madenlerinin özel sektör tarafından aranması ve işletilmesine olanak sağlanmış, fakat bor tuzları yine devlet tekelinde bırakılmıştır.

Yukarıda anılan kanunlardaki ilgili hükümler doğrultusunda; Eti Holding A.Ş.’ ye ait bor yataklarından elde edilen ham bor cevherleri ile bunlardan elde edilen rafine ürünler halihazırda Eti Holding A.Ş’ce işletilmekte, üretilmekte ve pazarlanmaktadır. 2840 sayılı Yasa’da “Bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır” hükmünde yeralan “işletme “ ifadesi bugüne kadar bor madenlerinin aranmasından üretimine, zenginleştirilmesinden rafinasyonu ve pazarlanmasına kadar uzanan bir çerçevede yorumlanmış ve uygulama bu şekilde yapılmıştır.

9-ETİ BOR A.Ş’Nİ ÖZELLEŞTİRME UĞRAŞILARI

Bir yandan hazırlanan plana göre Eti Holding A.Ş‘nin elindeki işletmelerin özelleştirilmesi süreci devam ederken, öte yandan 2840 sayılı Kanunu delme girişimleri de başlamıştır. Ulusötesi şirketlerin yerli taşeronları vasıtasıyla gerçekleri çarpıtarak “esir madenleri” kurtarmak adına sahip oldukları maddi güçleri vasıtasıyla yoğun propaganda ve girişimler de hızlandırılmıştır. Satın aldıkları medya organlarını da bu amaçlara yönlendirerek bugün önemli mevziler kazanmışlardır.

Etibank Ana Statüsü’nün 4/8 maddesinde; Devletin genel maden politikası içinde, bor tuzlarının aranma ve işletilmesinin ülke ekonomisine azami katkıyı sağlayacak şekilde, amaç ve faaliyet konuları içerisinde olduğu, bu hususun Eti Holding A. Ş Ana Statüsü 4/4 maddesinde de yerini aldığı, yine Eti Pazarlama ve Dış Ticaret A. Ş Ana Sözleşmesi’nin 4/f maddesinde “şirketin amaç ve faaliyetinin 2840 sayılı Yasa hükümleri saklı kalmak şartıyla, bu çerçevede hukukları sermayesinin tamamı devlete ait olan teşekkül uhdesinde bulunan sahalarda üretilen bor tuzu ürünlerini teşekkül adına pazarlamak ve satmak olduğunu” belirtilmektedir. Ancak; yasalar ve mevzuatlar bütün gerçekliğiyle ortada dururken, bor ile ilgili yasayı delme amacıyla yıllardan beri çalışan çokuluslu şirketlerin temsilcileri ve onlarla paralel hareket eden kurum yöneticilerince “işletme“ ifadesinin bor cevherlerinin üretim ve zenginleştirmesi aşamaları ile sınırlı olduğu, bu nedenle de cevherin zenginleştirilmesi aşamasından sonra; rafinasyon ve pazarlama işlemlerinin özel sektör tarafından da yapılabileceği ve mevcut yasaların buna engel teşkil etmediği görüşü ortaya atılmış, 11 Ekim 1999 tarihinde Eti Holding A. Ş, Eti Dış Ticaret A. Ş ile fiberglas üreteceğini belirten ve yayın organlarında bor sahasına gireceğini saklamayan Serena A.Ş. arasında 150-200 000 ton/yıl kolemanit satışı için 15 yıl süreli bir Çerçeve Anlaşması imzalanmıştır. Ancak kurulacağı belirtilen tesisin ihtiyacının 5 bin tonu aşmayacağı, muhtemelen geriye kalan kısmının 2840 sayılı yasaya aykırı bir şekilde satılacağı ortaya çıkmış, bu pastada gözü olan, başta en büyük medya kuruluşlarımızdan biri olmak üzere, diğer firmaların konuyu kamuoyuna yansıtmaları nedeniyle anlaşma uygulanamamıştır.
Bunun üzerine Genel Müdürün çabaları ile Eti Holding A.Ş adına Devlet Bakanlığı’nca Danıştay’dan görüş istenmiştir. Danıştay’ın verdiği 1 Mayıs 2000 tarih ve 2000/67 Esas, 2000/67 karar numaralı karara istinaden aynı firma sahipleri bu defa Ceytaş A.Ş adına yılda 300 000 ton kolemanit öğütecek bir tesis kurmak istediğini, bu nedenle 200 000 ton/yıl olmak üzere 15 yıl boyunca kolemanit satın almak istediğini belirtmiş, 12 Eylül 2000 tarihinde yeni bir Çerçeve Anlaşması imzalanmıştır. Ancak Eti Pazarlama A.Ş’nin bu anlaşmayı, Danıştay’ın görüşünü zafer edasıyla yasal bir dayanak olarak lanse eden Eti Holding A.Ş yöneticilerinden farklı yorumlaması nedeniyle, Yönetim Kurulu’ndan geçirememiştir.

Bu kapsamda yapılacak bir Çerçeve Anlaşması’nı yasallaştırmak ve sadece Turgay Ciner’in bor işletmeciliği yapabilmesi için Eti Holding yönetiminin yasaları hiçe sayan bu uygulamaları, bor cevherlerinin 3213 sayılı Maden Yasası’nın ilgili 49. maddesi gereği devlet eliyle aranıp işletilmesi görevinden vazgeçileceği çağrışımı yapmış, devletleştirmeden önceki maliklerin bu sahalar üzerindeki haklarının iadesine kadar gidebilecek girişimlere yol açmıştır. Nitekim; Balıkesir Ticaret Odası Başkanı, Balıkesir Sanayi Odası Başkanı, Balıkesir Ticaret Borsası Başkanı ortak açıklamalarında “bor tuzu üretimi ve satış konusunda ihtisas sahibi olan ve bor sahalarını yıllarca işletmiş oldukları için bu sahaları en iyi bilen eski maden sahibi bu işin ehline yani maden sahibi üyelerine geri verilmesini” talep etmişlerdir.

Eti Holding ile 200 bin tonluk kolemanit alımı için çerçeve anlaşmaları imzalayan Ceytaş A.Ş, kamuoyunun baskısı sonucu bu anlaşmaları uygulamaya geçirememesi üzerine, kendisine kolemanit satamayan Eti Holding'i Rekabet Kurulu'na şikayet etmiş, fakat Rekabet Kurulu’ndan da ret cevabı almıştır.

Eti Holding A.Ş.’nin bünyesinde kalan Eti Bor A.Ş ve Eti Alüminyum A.Ş’nin özelleştirilmesi için hazırlıklar da tamamlama aşamasına getirilmiş, IMF’ye verilecek III. Niyet Mektubu’nda özelleştirilecek kurumlar listesine Eti Holding A.Ş.’nin gireceği de ifade edilmiştir. Özellikle borlarımız ile ilgili olarak, özelleştirme karşıtı olmayan bazı kesimlerin bile tepkisine yolaçan bu özelleştirme çalışmaları toplumumuzda hemen yankısını bulmuş, konu çeşitli platformlarda tartışmaya açılmıştır. Borların özelleştirilmesi ile ilgili olarak gösterilen tepkilere başta Eti Holding A.Ş’nin bağlı olduğu Devlet Bakanı Sayın Şükrü Sina Gürel olmak üzere birçok bakan da katılarak, kendilerinin onayları alınmadan alınacak özelleştirme kararına karşı çıkacaklarını kamuoyuna açıklamışlardır.

Ama sayın Devlet Bakanı’nın gücünün üstünde, ülkemiz ekonomisini yönlendiren uluslararası finans güçleri vardır. Borlarımız bu kuruluşların verecekleri borçlara ipotek edilmiştir. Netice olarak, tesadüfen (!), Türkiye’nin en uzun resmî tatilinin arifesinde, yangından mal kaçırırcasına çıkarılan 20 Aralık 2000 tarih ve 2000/92 Sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararında, Eti Bor A.Ş ve Eti Alüminyum A.Ş, diğer bazı işletmeci KİT’lerle birlikte “... Eti Holding AŞ’nin özelleştirme kapsamına alınması ve hazırlık işlemlerinin 6 ay içinde tamamlanması...” kararı alınmış, bu karar 06 Ocak 2001 tarih ve 24279 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

Bu karar toplumda adeta bir infiale yol açmıştır. Kararın geri alınması için kurulan çeşitli organizasyonlar, meslek odaları, sendikalar ve diğer sivil toplum kuruluşlarının düzenledikleri sempozyum, panel, basın açıklamaları ve açık hava toplantıları gibi etkinlikler büyük yankı uyandırmıştır. Bakanlar arasında kamuoyu önünde yapılan sert tartışmalar ve ithamlar, TBMM Genel Kurulu ile parti gruplarında yapılan konuşmalar ve hatta bazı parlamenterlerin “ölüm orucu”na bile gidebilecekleri şeklindeki demeçleri, zorunlu olarak medyanın da konuyu sık sık gündeme getirmesine neden olmuştur.

Normalde muhalefet ile iktidarın farklı görüşleri savunmasına alıştığımız TBMM çatısı altında, bu kez iktidarın bir kısmı ile muhalefetin ortak yaklaşımları karşısında Bakanlar Kurulu özel bir gündemle bu konuyu görüşmek zorunda kalmıştır.
Devlet Bakanı Gürel, bor madenlerinin bulunduğu Kütahya ve Eskişehir’e yaptığı ziyaretler sırasında yaptığı konuşmalarda “Hükümet bor madenlerinin özelleştirme kapsamından çıkarılması yönünde ilke kararı almıştır (...)Madenlerin tekelde ve devlette bulunmasının stratejik önemi vardır. (...) Çinkur özelleştirildikten sonra kapandı. Oradan çıkarılan işçilere hala yerbulmaya çalışıyoruz. (...)Bor madenlerinin özelleştirilmesinin üzerinde bu denli durulmasının nedenini üretime başlanılan rafine ürünler nedeniyle bu yıl İspanya ve İtalya’daki bazı tesislerin kapanacak olmasıdır; bu yüzden özelleştirmenin yapılması için bazı çevreler tarafından baskı yapılmaktadır.(...)” ifadelerini kullanarak, Eti Holding’in tümünün özelleştirme kapsamından çıkarılması için önümüzdeki günlerde yeni bir ÖYK kararı çıkarılması gerektiğini söylemiştir.

Dönemin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal, IMF’nin ‘desteğiyle’ yürütülmekte olan Ekonomik İstikrar Programı’ndaki taahhütler arasında yeralan Eti Holding A.Ş.’nin özelleştirilmesinin zamanında gerçekleştirilmesi için Eti Bor A.Ş’ye ilişkin kararın ivedilikle alınmasını ve bu doğrultuda gerekli girişimlerde bulunulmasını istemiştir. Devlet Bakanı Recep Önal, 26 Ocak 2001 tarihinde özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova ve kurumun satışına ayak direyen, Eti Holding A.Ş Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, Eti Bor A.Ş ile ilgili, yazılı bir talimat göndermiş, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 20 Aralık 2000 tarihli kararı ile, Eti Holding A.Ş.’nin özelleştirme kapsamına alınarak hazırlık işlemine tabi tutulması ve hazırlık işleminin 6 ay içerisinde tamamlanmasının hükme bağlandığını, bu kapsamda bağlı ortaklıklardan Eti Bor A.Ş’nin de özelleştirme kapsamına alındığını hatırlatmıştır. Yazısında, 2840 sayılı yasanın 2. maddesinde, “Bor madenlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır” hükmüne dikkat çeken Önal, bu maddenin birinci cümlesinde yapılacak bir değişiklikle bor madeninin işletme hakkının geçici bir süre için gerçek ve tüzel kişilere devrine Anayasa’nın da imkan tanıdığını belirmiştir. Önal, Eti Holding A.Ş’nin özelleştirilmesini temin etmek için hazırlık işlemlerinin 6 ay içerisinde tamamlanacağından hareketle, Eti Bor A.Ş’ne ilişkin olarak mevcut iki seçenekten birisinin değerlendirilmesini isteyerek: “Eti Bor A.Ş.’nin de özelleştirilmesine karar verilmesi durumunda buna imkan verecek mevzuat değişikliklerinin ivedilikle başlatılması ve 6. ayın sonuna kadar yasal sınırlamaların kaldırılmasına çalışılması; meri mevzuatın özelleştirmeye cevaz vermemesi nedeniyle Eti Bor A.Ş.’nin devlet tekelinde sürdürülmesi kararının verilmesi halinde, işletmenin bağlı ortaklık statüsünden çıkarılarak ana teşekkül haline dönüştürülmesine imkan verecek yasal girişimlerde bulunulması istenmiştir. Önal ”malumları olduğu üzere” şeklinde bir ifade kullandığı yazısını şöyle bitirmiştir: “Uluslararası Para Fonu (IMF) desteğiyle yürütülmekte olan Ekonomik İstikrar Programı’nın başarıyla yürütülebilmesini teminen taahhütlerimizin üzerinde anlaşmaya varılan zaman çizelgesine uygun olarak gerçekleştirilmesi büyük önem arzetmektedir. Taahhütlerimiz arasında yeralan Eti Holding A.Ş.’ye ilişkin kararın da ivedilikle alınması ve bu doğrultuda gerekli girişimlerde bulunulması gerekmektedir.” demiştir.

Bu gelişmeler üzerine Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, Özelleştirme İdaresi’nden sorumlu Devlet Bakanlığı’na bir yazı göndererek Bakanlar Kurulu’nda alınan ilke kararını hatırlatmış; Eti Holding A.Ş’nin özelleştirme kapsamından çıkarılmasını talep etmiştir. Yüksel Yalova ise bir soru üzerine bu konuya değinerek “bu konuda tek başına değerlendirme yetkisinin bulunmadığını, bu konudaki kararları Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun verdiğini” hatırlatmıştır.

Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın özelleştirmeye yönelik kararlı tutumu karşısında, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel bir TV kanalından yayınlanan demecinde konu hakkında “bor madenine dünyada talep artıyor. Türkiye, önümüzdeki dönemde başta U.S. Borax şirketi olmak üzere çok keskin bir rekabete girişecek. Şimdiye kadar Türkiye’den alınan ham bor madeniyle işletilen İtalya ve İspanya’daki bazı tesisler kapanacak. Bu tesisleri satınalmayı düşünen şirketler, Türkiye’deki bor özelleştirmesine müdahil olmaya çalışıyorlar. Eti Bor İşletmeleri uç ürünler üretimi yönündeki planlamasından vazgeçmeyecek. Bu alanda geniş bir yatırım portföyüne girişti. Bor fiberglasta kullanıldığında 100 kat, KİT’lere girdiğinde ise bin kat değer kazanıyor” değerlendirmesini yapan Gürel, Eti Bor’un bu yıl içinde 79 trilyonluk yatırıma yöneleceğinin de altını çizmiştir.

Ticaret Hukukçuları Yüksel Yalova’nın açık çağrısına çok geçmeden gerekli cevabı vermişlerdir: Bor madenlerinin özelleştirilmesinden vazgeçilmesi en akıllı hareket olacaktır.

Kamuoyunun gittikçe artan baskısı sonucunda konu Bakanlar Kurulu’nda yeniden görüşülmüş, 16 Temmuz 2001 tarihli kararla Eti Holding A.Ş.’nin özelleştirme kapsamı dışına çıkarılmasına karar verilmiştir.

Bor özelleştirme kapsamından çıkartılmasına rağmen bu konudaki tartışmalar devam etmiş, borun yeni kullanım alanları ile ilgili yayınlar arttıkça telaşa düşen küresel bazı kalemşörler köşe yazılarında sahip olduğumuz büyük rezervleri Toros dağlarındaki taşlarla kıyaslama gafletinde dahi bulunabilmişlerdir.

Bu arada bazı milletvekillerinin Madencilik ile ilgili verdikleri önergeler birleştirilerek 28/02/2002 tarihinde 3 ay süre ile çalışmaya başlamış olan TBMM “Maden Kaynaklarının Değerlendirilmesi ve Madencilik Sektörünün İçinde Bulunduğu Durum İle Bor ve Altın Madenleri Konusunda Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” kurulmuş, komisyonun yaptığı çalışmalar ile ilgili olarak hazırladığı raporun sonuç kısmında şu ifadeler yer almıştır: “

Küreselleşme akımlarının etkisi ile yer altı zenginliklerimizin dünya tröstlerinin eline geçmemesi için, milli kaynaklarımızın ve milli şirketlerimizin önde tutulacağı formüllerin bulunması ülkemizin geleceği için son derece önemlidir.

Türkiye, gelişmek ve periyodik ekonomik krizlerden kurtulmak için öz kaynaklarına en başında yer alır.Madenlerin üretimi ile ithalata dayalı sanayiinin ara ve hammadde ihtiyacı karşılanacaktır.Bu bağlamda, atıl olan madenlerin hızla üretime alınması ve entegre tesisler ile uç ürünlerin üretilmesi için seferberlik başlatılmalıdır.

Bor ürünleri; kaliteli ve yüksek rezervleri, yüksek orandaki katma değer veya Ölçek Ekonomisi ile üretim maliyetini aşağı çekebilmek için; arama,araştırma,maden işletme ,cevher hazırlama,zenginleştirme ve pazarlama faaliyetlerinin koordineli olarak tek elden yürütülmesi zorunluluğu vardır.

Ulusal sanayi ve maden politikasının acilen oluşturulması ve bor madenciliğinin stratejinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
2840 sayılı yasa hükümleri korunarak, bundan sonra bulunacak bor rezervlerinin de Eti Holding tarafından işletilmesi yönünde mevcut yasaya hükümler konulması bor üretiminin geleceği için önem arz etmektedir.

Eti Holding A.Ş. bor konusunda, tek elden izlediği bilinçli üretim ve pazarlama politikaları ile bugünkü noktaya ulaşmıştır. Ülkemizin dünya bor pazarındaki payının arttırılması da ancak dinamik Pazar politikalarını geliştirmesi ile mümkündür.
Dünya bor pazarında rafine bor kullanımı,ham bor cevherine göre giderek artmaktadır. Ayrıca, rafine borlar ham borlara oranla daha yüksek katma değere sahip olup; rafine borlar çevresel etki değerlendirmesi yönünde önemli bir avantaj oluşturmaktadır. Dünya piyasalarında gelişen yeni teknoloji ve ürünlere paralel olarak artan bor tüketimi çeşitliliğinden dolayı, rafine bor ürünleri yelpazesinin genişletilmesi zorunluluğu vardır. Bu sebeple Rafine Bor Tesisleri’nin teknolojilerinin süratle yenilenmesi, randımanların ve kalitelerin yükseltilmesi ve modern yeni tesislerin kurulması gerekmektedir. Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde, Eti Holding A.Ş. rafine bor ürün tesislerinin yatırımlarına ağırlık vermeli bu tesisler modern,teknolojik gelişmelere uygun olarak kurmalıdır.

Dünya bor pazarında mevcut durumumuzu koruyup pazar payımızı daha da arttırabilmek için dinamik pazarlama politikalarının uygulanması gerekmektedir.Mevcut pazarlama ağının acilen geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için;aşağıda belirtilen konulara önem verilmelidir.

Konsantre bor ürünlerinin satışı kademeli olarak azaltılması ve bunun yerine katma değeri yüksek rafine ürünlerin satışına ağırlık verilmesi yararlı görülmektedir.Ancak bu çalışma yapılırken müşteri kaybı kesinlikle önlenmelidir.

Bor ürünleri pazarı kompleksi bir pazardır. Gerek pazarın yapısı, gerek ürünlerin çok değişik farklı uygulamalarda kullanılması ve gerekse ürünlerin değişik pazar koşullarında satılması izlenilen pazarlama politikalarını da güçleştirmektedir.Bu esnek ve güç pazarı elde tutabilmek için Pazar Araştırma işlevinin aktif hale getirilmesi gerekmektedir.

Eti Holding dünya pazarında aracı şirketleri aradan çıkararak nihai tüketiciye ulaşması yönündeki çalışmalarını geliştirerek sürdürmesi gerekiyor.

Bu ürünlerinin birbirini ikame eder nitelikte olması nedeniyle ocak üretiminden zenginleştirmeye, rafine ürünler üretmekten pazarlamaya kadar etkinliklerin Eti Holding A.Ş.tarafından tek elden yapılmasında uygun olacaktır.

Nitelikli kadroların Ar-Ge merkezinde görevlendirilmesinde yapısal zorluklar olabilmektedir.Dolayısıyla,Eti Holding A.Ş.’nin en az bir Teknopark’ta yer alması ve bu yolla bilgi transferini hızlandırması yararlı görülmektedir. Üniversitelerde; bor konusunda çalışan bilim adamlarının geçici veya daimi olarak araştırma merkezinde görevlendirilebilmesi için, gerekli düzenlemelerin yapılması ve bir yarışma ortamının oluşturulması yararlı olacaktır.”

Borla ilgili herhangi bir yasa, yönetmelik değişikliği gerçekleşmeden, bakanın özel sektörü bu alanda yatırım yapmaya çağırması dikkat çekicidir.

Bakanın bu çağrısını, özel sektör genelde olumlu karşıladığını belirtmesine rağmen tek ciddi teklif OYAK grubundan gelmiştir.
Burada hükümet içerisinde ulusalcı bir politika sergilediği izlenimi veren, eski devlet bakanı Şükrü Sina Gürel hakkında birkaç söz söylemeye gerek duyuyoruz. Dakanın, devlet bakanı olduğu dönemde kendisine bağlı olan Eti Holding A.Ş’de dönen ve kamuoyuna da yansıyan dolaplardan haberinin olmaması mümkün değildir. Kendisine çeşitli kaynaklarca verilen bu kapsamdaki bilgilere hiç itibar etmemiş, aksine mevcut yönetimin güdümünde, sadece onların verdiği bilgiler ışığında demeçler vermiştir. Öte yandan Eti Holding A.Ş’ne bağlı önce 4 kuruluşun, daha sonra da Eti Holding’in özelleştirme İdaresi’ne devrinin, kendisinin haberi olmadan yapıldığını bir bakan olarak belirtebilmiş, bu uygulamayı kamuoyu önünde verdiği demeçlerle eleştirmiştir. Yönetim tarafından verilen bilgileri sorgulamadan kamuoyunu da yanlış bilgilendirmiş, gerçeklerin gözardı edilmesini ve kamuoyunun tepkisini azaltmaya çalışmıştır. Hatta özelleştirme idaresinden sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu ile Özelleştirme İdaresi’ne devredilmiş bulunan Eti Holding’e ait işletmelerin maden ruhsatları konusunda kamuoyunun önünde mahkemelere kadar intikal ettirileceği söylenen bir tartışmaya girmiş olmasına rağmen, daha sonra hükümet politikası gereği ruhsatların Özelleştirme İdaresi’ne devri için talimat verebilmiştir. Sayın Gürel, Eti Holding bürokrasisinin yıllardır sürdürdüğü uygulamaları kendi politikası olarak benimsemiş, bakanlığı döneminde Eti Holding, yıllardır sürdürdüğü bor madeni politikasını değiştirmemiştir. Bor madenleri önceden olduğu gibi fiilen gene bir avuç yabancı şirketin imtiyazında kalmış, dünya bor ürünü ticaretinden aldığımız pay gene %10 seviyesini geçememiştir. Gürel'in başarılı olduğu tek konu, özelleştirme yanlılarına karşı verdiği savaştı! Özelleştirme karşıtı söylemin arkasına gizlenerek, "yabancı odakların memurlarına dönüşmüş bürokratlar"ın bor madenlerini bir avuç yabancı şirketin imtiyazına veren politikalarını sürdürmelerine gözyummasıdır. Bakanlığına bağlı bir kurumda "sorun" çıkarmayarak, ödülünü Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak almış, fakat 3 Kasım seçimleri ile halk tarafından meclisten uzaklaştırılmıştır.

10-BOR’DA YENİ OYUNLAR

Ülkemizin doğal kaynakları, ülkemizi içinden zor çıkılır bir borç batağına saplayan ve şimdi de düzlüğe çıkmak için ulusal düzeyde topyekün bir üretim ve tasarruf seferberliği ilan edeceği yerde, hesapsız kitapsız daha çok borçlanmayı tek yol ve çözüm gibi savunan zihniyetlerce alınan borçlar karşılığı ipotek edilmiştir. Bu nedenle, her ne kadar bazı bakan ve bürokratların “borun özelleştirilmesi diye bir konu gündemde yok” demesine rağmen, hükümetin IMF’ye verilen taahhüdü yerine getirebilmek için borun özelleştirilmesinin önündeki yasal engeli kaldıracak düzenlemeler için bazı çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Çünkü, Eti Holding’in elindeki bor havzalarının 2840 sayılı kanun kapsamında devlet eliyle işletilmek zorunda olunduğu, kanun değişmedikçe özelleştirilmesinin, yerli ve yabancı müteşebbislere devredilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca daha önce devletleştirilen sahalarla ilgili olarak, eski sahiplerinin önalım hakkı bulunduğu, bunun da özelleştirmenin önünde ciddi bir hukuki engel teşkil ettiği ortaya çıkmıştır.

Burada,TBMM komisyon ve genel kurulunda büyük değişikliğe uğramasına rağmen, ülkemize hakim olan güçlerin, yağmalama sürecindeki fütursuzca yaklaşımlarına bir örnek teşkil etmesi nedeniyle yapılan bir girişime değinmek yerinde olacaktır. IMF’ye verilen taahhütlere yönelik hedeflere çok daha kısa sürede ulaşabilmek için Ağustos 2001 ayında “Bürokratik engelleri kaldırıyoruz” adı altında, yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmek ve yabancı sermaye girişini artırmak gerekçesiyle Bakanlar Kurulu’ndan geçip TBMM’ye sunulan; fakat yurtseverlerin baskısı sonucu tırpanlanarak çıkabilen “Endüstri Bölgeleri Yasası”, Taslağı gerçek niyeti kamufle edecek bir yapıda idi. Yabancı Sermaye Derneği (YASED) tarafından IMF’li düzen bürokratlarının da desteğiyle hazırlanan, Bülent ECEVİT’in ”ekonomik ve sosyal olumsuzlukları gidermek için hızlı Meclis çalışması yapılacağını, yerli ve yabancı sermaye yatırımlarının önünü açacak olan Endüstri Bölgeleri Yasa Tasarısıyla yatırımlar önündeki bürokratik engellerin aşılacağını ve çevre sağlığına (!) büyük katkıda bulunacağını, bu nedenle hazırladıkları Yasa tasarısının öncelik taşıdığını” söylediği, 8 madde ve 2 geçici maddeden oluşan bu tasarı, yabancı sermayeyi teşvik adına endüstri bölgelerinde yapılacak yabancı kaynaklı yatırımlarda, ülkenin ulusal değerlerini ve birikimini, çevreyi korumaya yönelik bütün kısıtlamaları ve yasaları (Maden Yasası dahil) etkisiz kılmakta, birçok değerlerimiz küresel yağmaya tam ve engelsiz olarak teslim edilme potansiyeli taşımaktaydı.

Eti Holding A.Ş. özelleştirme kapsamından çıkarıldıktan sonra kamuoyunun tepkilerinin durulmasını bekleyen 57. Hükümet dağılmış, 3 Kasım seçimlerinden sonra kurulan 58 ve 59.AKP Hükümetleri IMF ve Dünya Bankası güdümünde hazırladığı programları açıklamıştır. AKP, açıkladığı programlarla önceki iktidarlarca sürdürülen neoliberal politikalara kesinlikle teslimiyetini ilan etmektedir.

Üç yıldır uygulanan kemer sıkma politikalarıyla halkın ezilmesine göz yuman Dünya Bankası bu arada ilginç bir çıkış yapmıştır. İlk kez teamülleri yıkarak iktidar partisini yani AKP’yi isim vererek eleştiren Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ajay Chhibber, “Bütçe çiftçiyi ve orta sınıfı ezer. Düzeltilmezse para yok” şeklindeki gözdağı niteliğindeki demeci hükümete Irak’a savaş tezkeresinin Meclis’ten geçmesi için “tezkere baskısı” olarak algılanmıştır. Gerçek neden, ekonomik krizin dahada derinleşmesi sonucu halkın Dünya Bankasına göstereceği tepkiyi yumuşatmaya yönelik bir yatırımdır.

Yeni dönemle birlikte, ulus ötesi şirketlerin baskıları sonucu toplumdaki direnç noktalarını yok etmeye yönelik olarak geliştirdikleri yeni strateji ve taktikler, Hükumetin Acil Eylem Planı ve Hükumet Programlarına öncelikli bir konu olarak yansımıştır.

AKP Seçim Bildirgesinde;

Ülkemizde oldukça çok sayıda maden türü olmasına rağmen, bilinen maden kaynaklarımız miktar ve işletilebilirlik açısından istenilen düzeyde değildir. Madencilik sektörümde; arama faaliyetlerine ağırlık verilerek ekonomik olarak işletilebilir maden rezervlerimizin arttırılması, sanayi ve enerji sektörlerinin hammadde taleplerinin ucuz ve güvenli bir şekilde sağlanması ve işlenmiş mal ihracatımızın arttırılması amaçlanmaktadır.

Bu amaç doğrultusunda; Maden arama ve üretiminde, yerli ve yabancı sermayenin sektöre yönelmesini özendirecek bir yatırım ortamı oluşturularak ( ... ) bu sektöre özgü teşvikler uygulanacaktır. ( ... ) Kamuya ait bütün maden işletmeleri aşamalı olarak özelleştirilecek, stratejik önemi haiz madenler için farklı özelleştirme metotları uygulanacaktır. ( ... ) Ülkemiz açısından ekonomik ve stratejik önemi haiz “milli maden” niteliğinde olan bor madenlerimiz için aşağıdaki çerçevede bir program uygulamaya konulacaktır. Bor işletmeleri Eti Holding bünyesinde özerk bir yapıya kavuşturulacaktır. Rafine bor üretiminin artırılmasına yönelik yatırımlar hızla tamamlanacaktır. Bor madeninin kullanım alanını artırmak amacıyla, Bor Araştırma Enstitüsü kurulacak, araştırma faaliyetleri için kaynak ayrılacaktır. Özel sektörün, bor cevherinin hammadde olarak kullanıldığı uç ürünlerin (cam elyafı, perborat gibi) üretimine girmesi özendirilecektir. Gelişmekte olan hidrojen enerjisi sektöründe borun önemi artmaktadır. Bu konu ile ilgili çalışmalar takip edilecek, gerektiğinde bor işletmesinin bu çalışmalara girmesi sağlanacaktır.

AKP Acil Eylem Programında;

Madencilik sektöründe; arama faaliyetlerine ağırlık verilerek ekonomik olarak işletilebilir maden rezervlerimizin artırılması, sanayi ve enerji sektörlerinin hammadde taleplerinin ucuz ve güvenli bir şekilde sağlanması ve işlenmiş mal ihracatımızın artırılması sağlanacaktır. Bu kapsamda ilk üç ay içinde;Bor Araştırma Enstitüsü kurulacaktır. Altı ay içinde ise Bor İşletmesi özerk bir yapıya kavuşturulacaktır. İlk bir yıl içinde Madencilikte özelleştirme çalışmaları sonuçlandırılacaktır.
AKP Hükümeti Programında;

Yer altı kaynaklarımızın zenginliği ülkemize mukayeseli bir üstünlük sağlamaktadır. Partimiz bu kaynakların ülke ekonomisine katkıda bulunması için ulusal çıkarlarımıza önem veren etkin bir madencilik programını süratle uygulamaya koyacaktır. Hedefimiz katma değeri yüksek ürünlerle yerli sanayiye girdi sağlamak ve ihracatımızın miktar ve çeşitliliğini artırmak olacaktır. Bu kapsamda; Teknik eleman gücümüzü ve tecrübe birikimimizi kullanarak, maden aramadan tüketime kadar, her aşamada çevre bilinci gözetilerek yoğun bir faaliyet dönemi başlatılacaktır. Özel sektör desteklenecek, yabancı sermaye özendirilecek, hızlı ve verimli üretimin önündeki engeller kaldırılacaktır. Bilimsel ve teknik metotlar kullanılarak stratejik madenlerin aranması, işletilmesi, üretim ve ihracatı gerçekleştirilecektir. Madenlerimiz, stratejik özellikleri dikkate alınarak ve farklı metotlar kullanılmak suretiyle işletilecek veya özelleştirilecektir.

Özelleştirme Programında;(Madencilik ve Metalurji kuruluşları)

Mart 2003:

Eti Gümüş ve Eti Elektrometalürji.

Temmuz 2003:

KBİ-Eti Bakır

Diğer kuruluşlar:

TDÇİ bu yılın sonunda tümüyle tasfiye edilecek. Erdemir, DİV-HAR, Eti Krom ise gelişmelere göre değerlendirilerek özelleştirme kapsamına alınacak


Ulus ötesi şirketlerin yerli taşeronları bile bu sürece müdahil olamamaktadırlar: “(....)Bundan önce enerji politikaları hazırlanırken bizi özellikle çağırmazlardı. Biz ambargoluyuz. Zaten Türkiye’nin enerji politikaları ya Boğaz’da lüks bir otelde ya Moskova’da ya da New York’ta belirlenmiştir.” (19 Ocak 2003 SABAH gazetesi, İsmet KASAPOĞLU ile yapılan bir söyleşi)

AKP, özel sektör desteklenecek, yabancı sermaye özendirilecek derken hammadde ihraç eden bir ülke olmaya devam edeceğiz demekten öte bir yaklaşım getirmemektedir. Ülkemizde Bor, Toryum, Uranyum dışındaki madenlerin yasaların izin verdiği ölçüde özel sektör ve yabancı sermaye tarafından işletilmesinde her hangi bir engel yoktur. Zaten bir çok maden ruhsatı özel sektör tarafından elde tutulmaktadır. Bugün kamu kuruluşlarının elindeki ruhsatların bir çok kısmında özel sektör yasalar çerçevesinde işletmecilik yapabilmektedir.

“Kamuya ait bütün maden işletmeleri aşamalı olarak özelleştirecek ve stratejik öneme haiz madenler için farklı özelleştirme metotları uygulanacaktır” dedikten sonra “Borları özerkleştireceğiz, Bor Araştırma Enstitüsü kuracağız” demek bir çelişkidir. Bu gizlenmeğe çalışılan bir amaç için hedef şaşırtmaktan öte bir şey değildir. AKP madencilik politikasının başında göz boyayıcı bir kısım iyi niyetli unsurlardan bahsederken dayanamayıp sonunda bütün madenleri özelleştireceğiz diyerek borlarla ilgili niyetini açığa vurmuştur.

Madenlerimizin tabii servet ve doğal kaynak olduğu, devlete ait olduğu, özelleştirilemeyeceği, ancak belirli kanunlar çerçevesinde devletin işletme hakkını geçici olarak belli bir süreliğine devredebileceği Anayasanın temel maddelerinden biri olarak tanımlandığı halde, “Kamuya ait bütün maden işletmeleri aşamalı olarak özelleştirilecek, stratejik önemi haiz madenler için farklı özelleştirme metotları uygulanacaktır.” ifadelerinin ne anlama geldiği, asıl amacın ne olduğununa dair bazı belirtiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Özerkleştirme adı altında, vade sonunda, alıcı opsiyonunda hisse senedine dönüşebilir tahviller çıkartarak 2-3 yıl içinde borların fark ettirilmeden özelleştirilmesine yol açacak çalışmalar yapılmaktadır.

Devlet Denetim Elemanları Derneği’nin 30.01.2003 tarihli basın açıklamasındaki “1991 yılında Ankara’da bir oteldeki sabah kahvaltısında Karanlıklar Prensi Richard Perle’in, zamanın Etibank Genel Müdürü’nün kulağına fısıldadığı alıcı opsiyonunda hisse senedine dönüşebilir tahvil ihracı yöntemiyle başta bor madeni olmak üzere stratejik madenlerin ve kuruluşların sessiz sedasız özelleştirilmeye çalışılacağı ve aslında eski olan bu yöntemin yeniden ısıtılarak gündeme getirileceği” şeklindeki ifadelerden gün ışığına çıkmamış bir girişim ve bu güne kadar ülkemizde denenmemiş bir özelleştirme yöntemi üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır. Borların özelleştirilmesi için 1991 yılında Richard Perle tarafından önerilen “alıcı opsiyonunda hisse senedine dönüştürülebilir tahvil ihracı” yöntemi AKP iktidarı ile yeniden gündeme gelmiştir. Önce, Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın ağzından duyduğumuz yöntemin, daha sonra Borsa’da aracılık yapan kurumların derneği tarafından Bakana rapor olarak sunulduğu basına yansımıştır. Öte yandan, iktidara yakınlığı aleni olan hem maden mühendisi, hem maden işletmecisi ve hem de MÜSİAD Başkanı olan Ali Bayramoğlu’nun, Refah-Yol döneminin Etibank Genel Müdürü Hilmi Güler (şimdiki Enerji Bakanı) zamanında 10 milyon ton ispatlanmış bor rezervli Bursa Mustafa Kemalpaşa ve Kestelek Bor madenlerini almaya teşebbüs ettiği de unutulmamıştır.

Eti Holding A.Ş.’nin yasayla belirlenen haklarını gazbetmeye yönelik bir diğer girişim de AKP hükümetlerinin programlarında kuracaklarını açıkladıkları “Bor Araştırma Enstitüsü” ile ilgili kurdukları yapıdır. Bu çerçevede, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nca Türkiye’de ve dünyada bor ve ürünlerinin geniş bir şekilde kullanımına, yeni bor ürünlerinin üretimini ve geliştirilmesini teminen değişik alanlarda kullanıcıların araştırmaları için gerekli bilimsel ortamı sağlamak, bor ve ürünlerini kullanan ve/veya bu alanda araştırma yapan kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile işbirliği yaparak bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak, koordine etmek ve bu araştırmalara katkı sağlamak amacıyla hazırlanan Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun 18.06.2003 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

Kanunu bir bütn olarak ele aldığımızda karşımızda bilimsel bir altyapı dayanağından yoksun bir bir “Araştırma Enstitüsü” değil yeni bir “Genel Müdürlük” karşımıza çıkmaktadır. Gerçekten de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından şekillendirilen bir bürokratik yapı oluşturulmuştur. Yapısı, amacı ve işlevi gözönüne alındığında 2840 sayılı kanunu delecek bazı uygulamalara açık olduğu gerek muhalefet gerekse meslek kuruluşlarınca belirtilmesine rağmen yasalaştırılan bu kanunun yol açacağı sorunlar kısa sürede gündeme gelecektir.

2840 sayılı Kanunu delmeye yönelik olarak yapılan dirişimlerin sononcusu, halen TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun gündeminde olan "Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı" dır. Meclis sanayi komisyonunda son anda yapılan eklemelerle tasarı, bor madenlerinin özel sektör tarafından işletilmesine ve dış satımına yol vermekte, böylece bu zenginliğimizin, ulus ötesi tekel ve bu alandaki en büyük rakibimiz U.S.Borax’ın denetimine girmesinin de yolu açılmış olmaktadır. Maden yasa tasarısının bu haliyle meclisten geçmesi sadece bor madenlerinin özelleştirildiği anlamına gelmeyecek, U.S. Borax’ın, doğrudan ve yerli uzantılarıyla yapacağı talanın yanı sıra, özel girişimciler arasında gelişecek rekabet sonucu bor madenlerimize yok pahasına el koyacağı açıktır. 2000 ve 2001 yıllarında, bor sahalarından pay kapmak için çifte ruhsatların verildiğine, bor sahalarının mücavirinde bulunan veya Eti Holding’in ruhsatlı sahaları arasındaki ruhsatsız küçük sahaların, borlarla yakından ilgilenen firmalar tarafından kapatıldığına da tanık olunmuş, 2003 yılında TBMM’nin gündemine yeniden alınan Maden Yasası değişiklik tasarısına, bor sahaları üzerinde verilen çifte ruhsatların kazanılmış hak doğuracağı gibi hukuki olmayan gerekçelerle, bu sahaların meşrulaştırılması için madde ekletme girişimlerinde bulunulmaktadır.
Yapılmak istenen çok açıktır, en kısa zamanda devletin elindeki bor sahalarını özel sektöre devrederek geri kalmışlığımızın nedeni olan ham cevher ihracatına bir an önce başlamaktır. İşte bu nedenledir ki, Yasa çalışmalarının ve özelleştirmedeki nihai hedefi ülkemizin BOR madenleridir diyoruz