Ergenekon davası, Türkiye’de Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un genelkurmay başkanlıkları sırasında ortaya çıkan ve bazı ordu komutanı dahil, çeşitli emekli ve muvazzaf subay ile onların sivil işbirlikçileri olduğu iddia edilen, bir çok gazeteci, akdemisyen, yeraltı dünyası ismi ve sivil toplum örgütü liderinin; seçimle işbaşına gelen meclis ve hükûmeti devirecek bir askerî darbe planladıkları gerekçesiyle düzenlenen iddianame sonucu açılan davadır. Davanın çıkış noktası 12 Haziran 2007 Ümraniye'de emekli astsubay Oktay Yıldırım'dan, iki hafta sonra da Eskişehir'de emekli astsubay Fikret Emek'ten ele geçirilen el bombalarının seri numaralarının 2006 Mayıs ayında Cumhuriyet gazetesi binasına atılan el bombalarıyla örtüşmesi olmuştur. Bulunan el bombaları üzerine başlayıp genişleyen soruşturmayı yürüten savcılar şüphelelilerden elde edilen delillerin ülkede kaos ve askerî darbe ortamı yaratmak amacı ile suikastlar düzenleyen, Kemalizm'i kendi amaçları doğrultusunda kullanan "Ergenekon" adında bir terör örgütünü işaret ettiğini iddia etmişlerdir. Dava, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde üst rütbeli askerlerin darbe suçundan sivil bir mahkemede yargılandığı ilk dava olması nedeniyle önem taşımaktadır.
Dava hakkında hazırlanan iddianame 25 Temmuz 2008'de kabul edilmiş ve davanın ilk duruşması 20 Ekim 2008 tarihinde Silivri Cezaevi içindeki adliyede yapılmıştır.
Soruşturma öncesi
‘Ergenekon’ kavramı, ilk olarak Can Dündar ve Celal Kazdağlı'nın, Show TV’de yaptığı ‘40 dakika’ adlı programın devletin içindeki illegal yapılanmaların tartışıldığı 7 Ocak 1997 tarihli bölümünde dile getirilmiştir. Programın konuklarından Erol Mütercimler, 12 Mart döneminde işkenceli sorguların yapıldığı ve kontrgerilla kadrolarının ilk kez ortaya çıktığı Ziverbey Köşkü'nün komutanı olarak tanınan ve 1991 yılında bir Dev-Sol militanı tarafından öldürülen emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk’ten duyduğu şu sözleri aktarmıştı:
Kitap çalışmamda bu örgütün adını ilk kez öğrendiğimde gerçek anlamda şok oldum. Ama bunu ilk emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duyduğumda önce anlayamadım. Çünkü işin ilginç yanı, Memduh Ünlütürk Paşa dedi ki ve kendisinin de bu örgütün içinde olduğunu söyledi. “Bu Ergenekon, Genelkurmay'ın da hükümetlerin de bürokrasinin de herkesin üzerinde bir örgüttür. Bu, öyle yasayla falan kurulmuş bir örgüt değildir. 27 Mayıs darbesinden sonra, CIA, Pentagon tarafından kurdurtulmuştur. Bunun içinde bulunan insanlar da buraya hizmet eden insanlardır. Ama bunlar vatana ihanet olsun diye hizmet etmezler, 'Vatanı kurtarıyoruz' düşüncesiyle bu örgütte yer alırlar. Özellikle Amerika'da kontrgerilla eğitimi almış, kurslardan geçmiş generallerin bir bölümü, yeri geldiğinde Ergenekon içinde yer alır. Daha başka insanlardan Ergenekon'u araştırdığımda şunu gördüm: Bunun içinde subaylar var, emniyetçiler var, profesörler var, gazeteciler var, iş adamları var, sıradan insanlar var. İşte bizim bugün çeteler dediğimiz küçük birimler var ya; Ergenekon'un içindeki birer parça. Adını saydığımız kişiler de Ergenekon adı verilen bu üst örgüt tarafından kullanılan tetikçiler.
Erol Mütercimler, bu sözlerinin ardından, 18 Haziran 1988 günü Anavatan Partisi'nin 2. Olağan Kongresi'nin düzenlendiği sırada, Kartal Demirağ adlı saldırganın Turgut Özal'a karşı gerçekleştirdiği suikast girişiminin arkasında Ergenekon'un olduğunu savunmuştur. Belgeselin ilerleyen dakikalarında Özal'ın bu olayı soruştururken suikastın arkasındaki gücün ne olduğu konusunda bir noktaya kadar geldiği ancak gerçeği anlayınca "Madem öyleyse, kalsın..." dediğinin kardeşi Korkut Özal tarafından açıklandığı ancak Korkut Özal'ın gerçeği ağabeyinin müsade etmediği için söylemeyi reddettiği de belirtildi.
Can Dündar, daha sonra Celal Kazdağlı ile birlikte yaptığı 40 Dakika haber programından, İmge Yayınları'ndan çıkan "Ergenekon" isimli bir kitap hazırlamıştır.