AKP+Gülen'i BİTİRME PLANI'nı yorumladılar

Taraf Gazetesi'nin 12 Haziran'da yayınladığı haberle başlayan ve bugün AKP'nin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu ile farklı bir boyut kazanan 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' belgesini, gazeteciler NTV'de tartıştı.

12 Haziran tarihli Taraf Gazetesi, 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' başlığı altında, bir albayın imzasını taşıyan belgeyi yayımladı. 5. gün geride kaldı...

Başbakan'ın haberin çıktığı günkü açıklamaları, Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın 'Genelkurmay birimleri içinde hazırlanmadığına' yönelik açıklaması; Genelkurmay Başkanı'nın Hürriyet'te yer alan açıklamaları, bugünkü Başbuğ-Erdoğan görüşmesi ile AKP'nin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı suç duyurusu...

'İrticayla Mücadele Eylem Planı' belgesi sahte mi gerçek mi? Belgeyi, şu ana kadarki ve muhtemel sonuçlarını 4 gazeteci; Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yasemin Çongar, Radikal Gazetesi ve Milliyet Gazetesi Ankara temsilcileri Murat Yetkin ile Fikret Bila, 'Yazı İşleri Özel'de tartıştı.

"DOĞRU ÇIKARSA HERKES SONUÇLARINA KATLANIR"
İstanbul'daki stüdyoda Ruşen Çakır ve Mirgün Cabas ile birlikte son gelişmeleri değerlendiren Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, suç duyurusunun AKP tüzel kişiliği adına yapıldığını ancak Hükümet otoritesini temsil ettiği gerçeğinin ortada olduğunu belirterek, Hükümet'in kendisine bağlı bir kurum hakkında suç duyurusunda bulunmasının daha önce yaşanmadığını belirtti.

"Genelkurmay'dan yapılan açıklamaların kamuoyunu da AKP'yi de tatmin etmediği anlaşılıyor" diyen Karaalioğlu, "Suç duyurusu doğrudan bunun sonucu olmayabilir. Belgedeki planda, AKP'ye yönelik yapılması düşünülen eylemlerin, bu partiyi başka bir şekilde ilgilendirdiği gerçeği de var. Dumanı hala tüten kapatma davasına delil olan bir takım işler, bu planda övülmekte; yeniden yapılmaları istenmekte. Bu yüzden AKP, bu işle özel olarak ilgilenmek zorunda hissediyor kendini" dedi.

"Genelkurmay'ın Başbakan'ı ve AKP'yi tatmin etmeye çalışması durumunda dahi AKP'nin bunu hukuk nezdinde bir hale yola sokma mecburiyeti var. Hem kendi adına hem de demokrasi adına" diyen Karaalioğlu, "Tam da '2009'da böyle şeyler olmaz' duygusu Türkiye'de yerleşmeye başlamıştı. Daha vahim iddiaların ortaya atılğını da gördük. Ama bu kez, belirttiğim bu atmosfer yani 'hala mı?' duygusu reaksiyonu büyüttü" şeklinde konuştu.

Ruşen Çakır'ın, "Başbakan ile Genelkurmay Başkanı'nın başbaşa görüşmelerinde ne konuştuklarını bilmiyoruz ama Erdoğan'ın, sivil yargıda işin ucunun İlker Başbuğ'a kadar gitmeyeceği duygusuna sahip olduğunu düşünüyorum. Aksi halde çok büyük bir krizle karşı karşıya kalınmaz mı?" sorusuna Karaalioğlu, "Bu belgenin doğru olduğu ortaya çıkarsa, herkes sonuçlarına katlanacaktır. Başbakan'ın sümenaltı etmeyeceği anlaşılıyor. Görüşmede, Başbakan da Başbuğ'un bilgisi dahilinde olmadığı hissini almış olmalı. Ertuğrul Özkök'ün köşesinde yazadıkları da bunu destekler nitelikte. Başbakan'ın konuşmasından çıkan sonuç da bu" yanıtını verdi.

"HER SENARYO VAHİM SONUÇLAR DOĞURUR"
Sahte olup olmadığı tartışılan belgeyi yayınlayan Taraf Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Yasemin Çongar ise, "Belgeyi biz ortaya atmadık sadece yayınladık. Belge bize esrarengiz kaynaklardan gelmedi. Devletin kayıtlarında olan, bir tutanakla ele geçirilmiş olan, savcılar tarafından himaye altında alınan bir belgeden söz ediyoruz" derken, belgenin, altında imzası olan kişi tarafından hazırlanmamış olmasının, kimin hazırladığı sorusunu akıllara getirdiğini söyledi.

"Galiba 4 senaryo var" diyen Çongar, "Birincisi; inanmak istemediğimiz senaryo ve bunu dışarıda bırakalım. Yani, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'hakaret kabul ederim' dediği emir komuta zinciri altında hazırlanmadığını düşünelim.

Diğer senaryo, belgenin doğru olması yani altında imzası olan kişi tarafından hazırlanmış olmasıdır. Bu cunta demek olur ve vahim bir durumdur. Bir başka senaryo belgenin düzmece olmasıdır. Başkası tarafından hazırlanıp, başkası tarafından imzalanmasıdır. Bulunduğu yer, Ergenekon soruşturmasında adı geçen eski bir subayın... 'Düzmece bir belge ve bundan Ergenekon çetesi mi sorumlu' diye düşünebiliriz. TSK'ya zarar vermek veya imzası olan kişinin saygınlığını kullanarak bir takım kişilere bir takım işler yaptırmak niyetiyle mi yola çıkıldı? İşlevi olan ve zarar veren bir belgedir ki bu da vahimdir.

Son senaryo ise, ne bulunduğu yer ne de altında imzası olan kişinin bu belge hakkında bilgisi olmaması durumudur. Bu belgeyi polis 'buldum' dediğine göre, bu kez de polis töhmet altına girer. Emniyet'te bir komplonun, gruplaşmanın, yasa dışı faaliyetlerin olduğu ortaya çıkar ki bu da oldukça önemlidir.

Maalesef bu senaryolardan biri doğru. Biz yayınladık ve nerede olursa olsun yasa dışı bir işin ortaya çıkmasına hizmet edecektir. Yayınlamakla iyi bir iş yaptığımız ortaya çıkıyor" ifadelerini kullandı.

Murata Yetkin'in, söz konusu belgenin ortaya çıkış zamanına ilşkin ilginç değerlendirmesi ise şöyleydi: Asker ve hükümet arasında uzun yıllardır görülmemiş bir işbirliği var ve PKK'ya karşı oluşturulmuş bir ortam. Bundan rahatsız olan kesim hem içerde hem de dışarıda var. Bu zamanlamaya dikkat etmek gerekir.

"CUNTA TARAFINDAN HAZIRLANMASI..."
Ruşen Çakır'ın, "Düzmece olmadığı ve emir komuta zincirinin tamamen dışında olduğu ortaya çıkarsa ne gibi sonuçları olabilir?" sorusuna Çongar, "Ben de bu ihtimaller arasında en fazla, bir cunta tarafından hazırlanmış olabileceği üzerinde duruyorum. Belgenin altında imzası olan kişinin bilgisi dahilinde hazırlandığını düşünüyorum. Bu çok vahim bir durum. Bunların tasviye edilmesi gerekir ve bu yapılana kadar TSK'ya olan güven oluşmayacaktır. Genelkurmay'dan yapılan açıklamadan da, emir komuta zinciri içinde yapılmadığı anlaşılıyor; yani cunta.

Belgede imzası olan Albay'ın adı, daha önce de bir takım belgelerin altında vardı. O zaman bunların üzerine gidilmemesi ve üzerinin örtülmesi... Bize ulaşan bilgiler, ordu içinde ekip çalışması olduğu düşüncesini oluşturuyor. Askeri ve sivil yargı, Başbakan ve Başbuğ'un açıklamaları ve bu alanda başlatılan işbirliği, belgenin düzmece olmadığı yönünde ciddi bir kanaate işaret ediyor" şeklinde yanıt verdi.

"DIŞARIDAN MÜDAHALE OLABİLİR"
Yaşanan yoğun gün, Başbakan Erdoğan'ın İlker Başbuğ'la görüşmesi, açıklamaları ve AKP'nin suç duyurusu. 'Bu olay kimin üzerine kalacak' yazısının sahibi Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Yetkin ise, bugünkü gelişmeler ışığında şu değerlendirmeyi yaptı:

Genelkurmay Başkanı'nın üstüne kalmayacak sanırım; bu ortaya çıkmaya başladı. Belge doğru çıkarsa vahim bir durumla karşı karşıyayız ama artık bu ihtimali konuşan yok; İlker Başbuğ'un açıklaması ve gelişmeler bunu gösteriyor. Geriye iki senaryo kalıyor.

Bekir Bozdağ belgenin varlığı ispatlanırsa 'o zaman da cunta olduğu ortaya çıkar' dedi dün. Ama bu durum bugün bence düzeltilmiş durumda. Başbakan'ın AKP grubuna hitabında bu düzeltildi. Başbakan'ın bugünkü senaryosu ile Bozdağ'ın senaryosu farklı. Başbakan 'doğru çıkarsa hükümetle asker karşı karşıya getirilmiş olacak' diyor.

Yavaş yavaş 'biz bu durumu sorgulayacak mıyız?' aşamasına geliyoruz. Bu belgeyi hazırlayanlar mutlaka ordunun içinden birileri olmayabilir. Dışarıdan içeriye bir müdahale de olailir. Sahte çıkması durumunda bu iki ihtimal önümüze gelecek. Ben bu belge sahtedir demiyorum ama iki ihtimal; cunta da olabilir, dışarıdan müdahale de olabilir."

"ZAMANLAMASI DİKKAT ÇEKİCİ"
Ortaya çıkan belgenin zamanlamasıyla ilgili uyarıda bulunan Yetkin, "Asker ve Hükümet arasında uzun yıllardır görülmemiş bir işbirliği ortamı var; PKK'ya karşı mücadele çerçevesinde oluşturulmuş bir ortam. İçeride ve dışarıda dundan rahatsız olan kesimler var. Bunu unutmamalıyız, bu belge böyle bir zamanda ortaya çıktı. Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı hatta ana muhalafet partisi liderinin, Kürt sorunu üzerine katkılar verdiği bir ortamda biz bu konuyu tartışmaya başladık" ifadelerini kullandı.

"BAŞBAKAN ACELECİ DAVRANDI"
Yapılan açıklamalar sonunda kanaatini ve nasıl sonuçlar çıkardığını aktaran Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila da, "Bugün yaşananlar gösterdi ki; Başbakan'ın verdiği ilk tepki aceleci ve önyargılıydı. Haberin çıktığı gün bir İl kongresinde konuşan Erdoğan, bu haberin ve belgenin doğru olduğu varsayımından hareketle, Genelkurmay Başkanılığı'nı da hedef alan sert bir tepki gösterdi.

Başbakan'ın Genelkurmay Başkanı ile yaptığı görüşmenin ardından grup toplantısındaki söylemi ise tamemen değişti. Tansiyon düştü ve Genelkurmay Başkanlığı'nın haberin çıktığı günden bugüne takındığı tutumun 'gayet isabetli' olduğunu söyledi. Başbakan, Başbuğ ile görüşmeyi ayın 12'sinde ya da 13'ünde yapmış olsaydı, 3-4 gündür ortaya çıkan darbe gerginliğini yaşamayabilirdik.

Yöntem hatası olduğunu kabul etmek lazım. Bu tür bir iddia ortaya atıldığında, Başbakan'ın bir telefon etmesi bile yeterliydi. 'Dava açarız' diyen Başbakan'a 'buyrun açın, biz hazırız ' cevabının verilmesi olayı yaşanmazdı. Başbakan'ın üzerinde dikkatle durduğu 'kurumları karşı karşıya getirme' vurgusuna da gerek kalmazdı" dedi.

"SİYASAL ALANA TAŞINMASI YANLIŞTI"
"Ben Başbakan'ın bu kadar sert açıklama yapmasını algılayamamıştım" diyen Bila, "Hatta Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın ilk inceleme sonucu yaptığı açıklamayı da, partinin grup başkanvekili Bekir Bozdağ 'bu açıklama belgenin doğru olduğu kuşkusunu güçlendiriyor' şeklinde değerlendirdi. AKP tarafından bu konunun siyasi alana taşınması yanlıştı. Demokrasiyi hedef alan bir hareket söz konusu ise, Başbuğ'un tavrını da biliyoruz, ikisi telefon trafiğiyle bu işi yürütebilirlerdi" şeklinde konuştu.

Belgenin gerçek olup olmadığının askeri ve sivil savcılığın araştırmaları sonucu ortaya çıkacağını belirten Bila, bir konuya da dikkat çekti: "Ergenekon soruşturmasından çıkan bir belgeden bahsediliyor. Bu belgeyle ilgili sivil savcılığın çoktan kriminal incelemeyi yaptırmış olması gerekirdi. Yani neden askeri savcılığın kriminal raporunu bekleyeceğiz bunu anlayamıyorum. Bu belgeyi görmediler ise ya da sıra gelmediyse... Ben, böyle bir belgenin neden sivil savcılıkça kriminal raporunun alınmadığını merak ediyorum. Gözden kaçmıştı dense dahi 12'sinden bu yana İstanbul Başsavcılığı'nın bu işlemi talep etmesi gerekirdi. Şimdi askeri savcılığı bekleyeceğiz."

"HANGİ SAVCILIK DEVREYE GİRECEK"
Önemli bir konunun da, Başbakan'ın ilk tepkisi ve ardından gelen suç duyurusu olduğunu belirten Bila, "Burada usül hukuku bakımında problem var. Olay zaten savcılıkta; sivil savcılık soruşturuyor. Şimdi hangi savcılık devreye girecek. Olayın yönetimi bakımından da eleştiriyi hak eden gelişmeler var" şeklinde konuştu.

Bila, belgenin gerçekliği konusunda ise, "Bunu bilemeyiz ki. Anladığım kadarıyla gazetenin elinde de fotokopiler var. Savcılıktaki belge de fotokopi mi değil mi bilmiyoruz. Kraminal raporu çıkmadan gerçeklik tartışması yapamayız" derken, 'Böyle bir hazırlık neye işaret eder'in cevabını ise şöyle verdi:

Genelkurmay Başkanı'nın açıklaması emir komuta zinciri içinde darbe yoktur şeklinde. Güvenmek zorundayız ve 'hakaret sayarım' diyecek kadar kendinden emin konuşuyor. Askeri Savcılığı'n ilk bulguları da 'Genelkurmay birimcilerince hazırlanmadı' şeklinde.

Bu durumda geriye iki ihtimal kalıyor. Birincisi, Genelkurmay Başkanlığı'nın emir komuta zinciri dışında ama Genelkurmay içinde böyle bir hazırlık yapıldığı, ikincisi ise dışarıda düzenlenmiş sahte bir belge olduğu. Bir güç odağı düzenlemiş ve TSK'yı hedef almış olabilir. Hükümet ile TSK'yı birbirine düşürerek siyasi tansiyonu, demokratik zemini tahrip etmeye yönelik bir düşünce olabilir. Bu iki ihtimal de vahimdir. İki ihtimal de, TSK'nın hedef tahtasına oturtulduğunu gösterir ve TSK oturup düşünmeli. Hükümet için de bu geçerli.

Genelkurmay Başkanı ile Başbakan arasında her hafta yapılan toplantılar da gösteriyor ki uyumlu bir çalışma var. O halde, iki kurum ve yargı mekanizması olayı açığa çıkartmalı ve kamuoyunu aydınlatmalıdır."