TSK bu savaşı kazanamaz

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 26 Haziran 2009 tarihinde Genelkurmay Karargâhı'nda tüm kuvvet komutanlarının da katıldığı bir basın toplantısı düzenledi. Düzenlediği toplantıda "TSK'ya karşı medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekat yürütülüyor." medya dünyasının günlerce tartıştığı "asimetrik bir psikolojik harekat" kavramına bir yorum da Vatan yazarı Ruşen Çakır'dan geldi.
TSK'ya yönelik yoğun bir kampanya

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un “TSK'ya karşı medya üzerinden asimetrik psikolojik bir harekat” yöneltildiği tespit ve şikayetini daha çok tartışacağa benzeriz, tartışmalıyız. Lafı uzatmadan, Org. Başbuğ'un tespitine ana hatlarıyla katıldığımı söylemek isterim. Bu süreç belirgin bir şekilde, Org. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasının arifesinde başlamışa benziyor. O gün bugündür, internet, yazılı ve görsel medya ve diğer iletişim teknolojileri de kullanılarak TSK'ya yönelik yoğun bir kampanya yürütülüyor.

TSK'nın bu bombardıman karşısında yapabileceği bir şey yok
Bu kampanyada “yalan” da var, “abartı” da; ama bolca da “gerçek” mevcut. Değişik askeri karargâhlardan edinilip medyaya sızdırılan belgelerden ve bazı muvazzaf ve emekli subayın yasadışı telefon ve ortam dinlemeleri sonucu edinilmiş ve medyada dolaşıma sokulmuş muhabbetlerinden söz ediyorum. Bu kayıtlar yasadışı ancak birçok basın kuruluşu yöntemi sorgulamayıp veya sorgularmış gibi yapıp “kamu yararı” olduğu gerekçesiyle bunları geniş bir şekilde yayınlıyor. TSK'nın bütün bu bombardıman karşısında yapabileceği ve yaptığı çok fazla şey yok. Ne haftalık basın brifingleri, ne de Org. Başbuğ'un sık sık düzenlemek zorunda kaldığı basın toplantıları bu kampanyaları geçersiz kılmaya yetmiyor.

Artık roller değişti
Evet tam “asimetrik” bir durum söz konusu. Tıpkı yakın tarihimizde olduğu gibi. Fakat eskiden pozisyonlar tam zıttı: TSK, kimi zaman “irtica”, kimi zaman “bölücülük”, kimi zaman da “yıkıcılık” olarak tanımladığı iç tehditlere karşı bu ülkede yıllarca çok yoğun psikolojik harekat yürüttü. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, 28 Şubat sürecini hatırlayalım: Andıç rezaleti zaten biliniyor. Medyaya verilen “irtica brifingleri” ve bunlardan hareketle yapılan, yalan-yanlış bilgilerle dolu yayınlar da malum. Ayrıca gazeteci kılıklı bazı şahısların dolaşıma soktuğu video kasetlerin kaynağında askerlerin olduğunu zaten tahmin ediyorduk; şimdi kesinleşti gibi.

TSK da kamuoyunu yönlendirmeyi pek severdi
TSK, medya üzerinden kamuoyunu yönlendirmeyi pek severdi ve bunda hayli başarılı olduğunu düşünürdü. Fakat geçen süre zarfında bu başarıların kalıcı değil aldatıcı olduğunu çok bariz bir şekilde gördük: Ne PKK bitirilebildi ve üzerinde yükseldiği zeminle bağı koparabildi; ne de siyasal İslamcılık marjinalize edilebildi. Bugün geldiğimiz noktada irtifa ve itibar kaybedenin TSK olduğunu görüyoruz.

Asimetrik bir psikolojik harekat yürüten odakların bu silah ellerinde patlar
Bununla birlikte çok ciddi bir olgunun altını çizmek şart: Bugün TSK başta olmak üzere hoşlanmadıkları kesimlere karşı asimetrik bir psikolojik harekat yürüten odaklar geçmişten hiç ders almamışa benziyorlar. Deneyimlerimiz ışığında rahatça şunu söyleyebiliriz: 21. yüzyılda medyayı bir psikolojik savaş silahı olarak kullanmak isteyen çoktur ama bizde de gördüğümüz gibi çok zaman geçmeden bu silah ellerinde patlar.

TSK açılma ve şeffaflaşma sürecini rafa kaldırırsa..
TSK'nın yıpratılmasından derin rahatsızlık duyan bazı kişilerin “neden asker aynı şekilde cevap vermiyor? Onların elleri armut mu topluyor? Mesela neden onlar da diğerlerini dinleyip bunları medyaya vermiyor?” türü yakınmalarına tanık oluyoruz. Burada çok büyük bir tuzak gizli. Eğer TSK, iyice bunalıp eski yöntemlere başvurmaya kalkar ve dolayısıyla Org. Başbuğ ile başlayan “açılma ve şeffaflaşma” sürecini rafa kaldırırsa hem kendisi, hem bu ülke çok daha fazla kaybeder