Bahçeli AKP'ye yüklendi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ''AKP'nin sahte ampulü ile Deniz Feneri'nin sararmış ışığı aynı kirli yolu aydınlatmaktadır'' dedi. Bahçeli, İsrail ile hiçbir gizli anlaşmaları olmadığını belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bu konudaki iddiasını da ispatlamak durumunda olduğunu söyledi.

Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, ÖSS'nin, dünyanın eş zamanlı yapılan en kapsamlı sınavı olabileceğini ifade ederek, 1 milyon 349 bin 423 gencin katıldığı sınava ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Binlerce gencin yükseköğrenime girme şansı bulamayacağını, bu durumun yıllardan beri ülkenin yalnızca eğitim alanında değil, sosyal sonuçları itibariyle de kanayan bir yarası durumunda olduğunu söyleyen Bahçeli, 8 yıl ilköğretim, 4 yıl ortaöğretim görerek 12 yılın sonunda 18 yaşında mezun olan gençlerin sıkıntılarının, toplumun ortak sorunu olarak görülmesi gerektiğini vurguladı.

Dershanelere en az okullar kadar ihtiyaç olduğunu, dershanelerin milli eğitim sisteminin açıklarını dolduran ve destekleyen önemli bir fonksiyon üstlendiğini belirten Bahçeli, ''Ne var ki, bu uygulama giderek milli eğitim sitemini tali, dershane kültürünü esas haline getirme yolunda hayli mesafe almıştır. Bu konuda özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ciddi, kapsamlı ve köklü değişikliklere kısa sürede gidemez ve uygulayamazsa, gençleri yükseköğrenime hazırlayan değil, dershaneleri destekleyen kurumlar haline dönüşecektir. Gidişat bunu işaret etmektedir'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın, ''öyle bir sistem var ki okulda öğrendiği bilgiden imtihan edilmiyor, onun dışında bir bilgiyle imtihana tabi tutuluyor'' diyerek sistemden şikayetçi olduğunu belirten Bahçeli, şöyle devam etti:

''Parti programımızda üniversitelerin; ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm üreten ve dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları haline getirilmesi esas alınmıştır. Bu hedefe ulaşmanın ilk ve en önemli şartı, elbette ki yetişmiş genç nüfusu üniversite kapısına kadar getiren sistemin yaygınlığı, kalitesi ve verimliliğinin artırılmasına bağlıdır.

Bu itibarla, üniversite sisteminin vazgeçilemez insan kaynağını daha fazla ihmal etmemiz düşünülmemelidir. Münferit başarılar haricinde, üniversitelere 12 yıl boyunca öğrenci yetiştiren milli eğitim sistemi mutlaka gözden geçirilmelidir. Üniversite giriş sınavının kaldırılarak, yerine ortaöğretim başarısını ve ortaöğretim sonunda yapılacak 'Olgunlaşma Sınavını' esas alan ve fırsat eşitliğini gözeten üniversiteye geçiş sistemi üzerinde çalışmalar başlatılmalıdır.''

-ALMANYA'DA SONUÇLANAN DAVA...-
Bahçeli, bir süredir iktidar ile ana muhalefetin birbirini yolsuzlukla suçlayan tartışmaları olduğunu anımsatarak, ''Bildiğiniz gibi 'Allah'tan korkan ve kuldan utanan bir iktidar' vaad ederek, 'hortumları kestik' diyerek, yaklaşık 7 yıl önce temiz ve namuslu yönetim sözü veren AKP, iddialarının aksine bugün yolsuzlukların da odağı haline gelmiştir. Özellikle son zamanlarda yaşanan gelişmeler yıllardır süregelen adam kayırma, rant sağlama, devlet imkanlarını peşkeş çekme, yandaşları himaye olarak görülen ahlaki yozlaşmanın bütün boyutlarının gözler önüne serilmeye başladığını göstermektedir. Bunlardan en önemlisi, Almanya'daki soydaşlarımızın tertemiz vicdanlarını istismar ederek gerçekleştirilen zekat ve sadaka soygunculuğunun Alman mahkemelerince hukuken belgelenmesi olmuştur'' diye konuştu.

Almanya'da yargılananların bir bölümünün mahkum olduğuna değinen Bahçeli, şunları kaydetti:

''Ancak işin vahameti, dava kapsamında hakkında suç iddia edilen şahısların bir bölümünün Türkiye'de bulunuyor olmasıdır. Alman Mahkemesi bizim vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın karıştığı bir hukuki süreci sonuçlandırmış, verdiği karar ve yaptığı açıklamalarla milletimizi ve adalet sistemimizi açıkça töhmet altında bırakmıştır. Bu durumda sorumlu bir siyasal iktidarın yapması gereken, iddialara konu olan suçun Türkiye'deki ayağının da ortaya çıkması için adaleti acilen harekete geçirmek ve konuyu sonuna kadar takip etmek olmalıdır.

Oysa gelişmeler bunu doğrulamamış, ucu AKP'ye de dayandığı söylenen bu davanın, Türkiye uzantılarını ortaya çıkarmamak için hükümet tarafından işin ağırdan alındığına, dava dosyasının intikali ve tercümesinde yavaş davranıldığına dair haklı bir kanaat hasıl olmuştur. Dava konusu olan şahısların bir kısmının ideolojik anlamda ortak bir siyasi amaç için birlikte mücadele ettikleri; bir kısmının iktidar partisinin desteği ile kamu kurumlarında kadro buldukları ve hatta bazılarının ticari ve siyasi ortaklıklarına kız alıp verme şeklinde tecelli etmiş bir aile yakınlaşmasını da katmış oldukları görülmektedir.

İlgili yasa gereği Adalet ve Kalkınma Partisi kontenjanından Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanlığına seçilen bir şahısla ilgili yaşanan tartışmalar, dürüstlüğü ağzından düşürmeyen AKP zihniyetinin gerçek yüzünü ortaya çıkartması bakımından anlamlı olmuştur.''

-''BAŞBAKANIN BİZZAT AVUKAT ROLÜNE SOYUNDUĞU...''-
''Türk milletinin yardımlaşma geleneğini ve temiz din duygularını hırsızlık aracı haline getiren Deniz Feneri soygunculuğu karşısında Başbakan Erdoğan'ın 'temiz bir arkadaş' olduğunu söyleyerek kefil olduğu RTÜK Başkanını korumak için çırpınması yadırganmamalıdır'' diyen Bahçeli, hakkında çok ciddi iddialar bulunan ve bu nedenle mahkeme tarafından mal varlığı üzerine tedbir konulan bu kişinin yargı sürecinin selameti ve asgari ahlakın gereği olarak kamu görevinden istifa etmesinin gerekmediğini savunan Başbakan'ın bu tavrı karşısında şaşırmadıklarını ifade etti.

Bahçeli, ''Bu konuda Başbakan Yardımcısı olan hükümet üyesinin durumu vicdanına sindiremeyip, açıkça ve yüksek sesle haklı eleştiri ve istifa çağrısı 'kendi görüşü' olduğu gerekçesiyle Başbakan Erdoğan'dan dönmüş ve bu noktada Başbakan aslında kendisine yakışanı yapmıştır. AKP bünyesinde bulunan sağduyu sahibi insanların Başbakan'a itidal ve adalet yolunu gösterememeleri, gösterenlerin de yalnız kalmaları, Başbakanın giderek kirlenen ve kirlendikçe öfkesi artan siyaseti açısından en büyük bir talihsizliktir. Bu tartışmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin atadığı bir görevlinin işgal ettiği makamdan soruşturmanın selameti ve aklanması açısından istifa etmekten kaçınmasının nedenini ve bu cüreti kimden aldığını ortaya koymuştur. Başbakan'ın bu konudaki konumuna ayarlama yaparak kamu adına savcılık değil, bizzat avukat rolüne soyunduğu bu süreçte ortaya çıkan gerçek şudur: AKP'nin sahte ampulü ile deniz fenerinin sararmış ışığı aynı kirli yolu aydınlatmaktadır'' diye konuştu.

-''ŞAYET BU OLAY KAPATILMAK İSTENİRSE...''-
MHP, olarak bütün yasa dışı oluşumların, çetelerin, organize suç örgütlerinin, hırsızın, arsızın, sahtekarın üzerine kararlılıkla gidilmesinden memnun olacaklarını ve alkışlayacaklarını söyleyen Bahçeli, şunları söyledi:

''Ancak arka bahçesindeki yandaşlarının etrafa saçılmış pisliklerini çöpe atacağı ve adalete havale edeceği yerde, halının altına süpürmeye çalışanların varlığını gördükçe, namus ve ahlak iddialarının göz boyamadan öteye geçemeyeceğini de biliriz. Bu olayın bütün yönleriyle ortaya çıkartılması, ticari, siyasi ve ahlaki boyutlarının incelenerek aklanılması halinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin lekeli siyaset sicilinin tıkanmış damarlarından biri belki temizlenmiş olacaktır. Şayet bu olay kapatılmak istenirse, durmak yok yola devam denilerek yandaşlarla beraber yürüdükleri yolsuzluk yolunda karşılarına utanç belgesi ve mahkeme safahatı olarak sürekli çıkacaktır.''

Devlet Bahçeli,''Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kısaltması olan AKP yerine AK Parti denilerek ne siyaset ağaracaktır, ne çalınmış kara lekeler, laf ebeliği ile ak-pak hale gelecektir. AKP de desek, AK Parti de desek, yüzünüz hep kara kalacak ve ilelebet de böyle anılacaktır'' dedi.

-''İSRAİL İLE HİÇBİR GİZLİ ANLAŞMA YOK''-
MHP'nin mayın yasasına haklı tepkileri karşısında Başbakan Erdoğan'ın, dikkatleri başka yerlere çekmeye çalıştığını anlatan Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: :

''(Başbakan), Bunun için ortağı olduğumuz 57. Hükümet döneminde İsrail ile gizli anlaşmalar yapıldığı, gizlilik kaydı olmasa bunların açıklanabileceği yalanına sarılmıştır. Başbakan'ın siyasi ahlak zafiyetinin derinliğini gösteren bu hezeyan karşısında, bizim dönemimizde İsrail ile yapılmış hiçbir gizli anlaşma olmadığını buradan açıkça belirtmek ve kendisini dürüst ve namuslu olmaya davet etmek isterim. Edep ve mertlik tartışmasıyla bu hasletlere sahip olduğu izlenimi yaratmaya çalışan Başbakan'ın şimdi yapması gereken, mertliğin gereğini yerine getirerek, iddia ettiği gibi böyle bir anlaşma varsa bunu açıklamak, ya da özür dileme erdemini göstermeye çalışmak olacaktır. İddiasının arkasında durarak kamuoyu önünde olduğunu söylediği bu anlaşmayı açıklamak veya özür dilemek Başbakan için kaçamayacağı bir ahlaki zorunluluktur.

Aleni iftirasına kılıf olarak 'gizlilik kaydı' yalanına sığınmaya yeltenmek Başbakan'ı, bu ahlaki vecibeden kurtaramayacaktır. Başbakan siyasi ahlaktan, onur ve haysiyetten nasibini aldıysa bu iddiasını ispatlamak durumundadır. Bunu yapamadığı takdirde, yalandan medet uman müfteri Başbakan sıfatını kabul ettiği anlaşılacak ve partisinin isminin başındaki 'AK' yakıştırması ile 'adımız da alnımız da aktır' söyleminin içi boş bir aldatmaca olduğu gerçeği milli vicdanda tescil edilecektir. Karar ve tercih Başbakanındır.''