PKK’yı uzun bir süredir fiilen yöneten ’ın, ileri sürüldüğü gibi Milliyet’ten Hasan Cemal’a verdiği söyleşide “yeni, heyecan verici” şeyler söylediğini düşünmediğimi; buradan hareketle “PKK yapacağını yaptı, artık top Ankara’da” yaklaşımına katılmadığımı ısrarla vurguluyorum. Bu nedenle Karayılan’ın beni “çözüm değil çözümsüzlükte ısrar” etmekle suçladı. Ben de kendisine dünkü yazımda asıl işi yokuşa sürenin kendisi ve dolayısıyla PKK olduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün 9 soruyla içinden geçtiğimiz süreci daha derinlemesine irdelemek ve PKK’nın pozisyonunu daha da berraklaştırmak amacındayım. Yazıp söylediklerimi yakından takip ettiğini anladığım Karayılan eğer bu sorulara cevap verirse bunları da ileride okurlarla paylaşabilirim. İşte sorular:

1) Herkesin Kürt sorununda yeni bir döneme girildiğini düşündüğü bir dönemde Türkiye’nin en önde gelen gazetecilerinden biri ayağınıza kadar geldi. Kendisiyle dört saat boyunca görüştünüz. Fırat Haber Ajansı’na bu söyleşiden ve bunun yankılarından (benim gibi birkaç “oyunbozan” ın itirazlarını saymazsak) hayli memnun olduğunuz anlaşılıyor. Bu söyleşide Türk kamuoyunu heyecanlandıracak, ümitlendirecek, rahatlatacak “yeni” ne söylediniz?

2) Verdiğiniz her mülakatta bir yandan barış istediğinizi söylüyor, diğer yandan en kötü koşullara hazır olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu bir şantaj değil mi? Bu üslubun hiç güven verici olmadığının farkında değil misiniz?

3) Silaha sadece “meşru müdafaa” için başvurduğununuzu söylüyor ve sivillere yönelik eylemleri “terörizm” olarak niteliyorsunuz fakat aynı zamanda büyük kentlerde tonlarca patlayıcı bulunduruyorsunuz. Bu büyük bir çelişki değil mi? Bu patlayıcı ve diğer mühimmatı bir an önce teslim veya imha etmeniz halinde ne kaybeder, ne kazanırsınız?

4) Büyük şehirlerde sivilleri hedef alan birçok terör eyleminin ardında değişik isimlerde, ama tümü bir şekilde PKK ile irtibatlı, bir başka deyişle onun taşeronu örgütler yer alıyor. Neden bundan böyle taşeron kullanmayacağınızı deklare etmiyorsunuz?

5) Diyarbakır’daki bombalı saldırının “denetim dışı” olduğunu söylediniz. Bir yandan çok disiplinli bir örgüt olduğunuzu söyleyip diğer yandan sık sık “denetim dışı” terör eylemlerinin yaşanmasındaki çelişkiyi nasıl açıklarsınız?

6) En son “Devrimci Karargah” örneğinde olduğu gibi, bazı radikal Türk solcularını bünyenize alıp, eğitip, donatıp büyük şehirlerde silahlı eylemler düzenlemelerini teşvik etmekten vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?

7) 10 askerin şehit olduğu saldırıdan üzüntü duyduğunuzu söylüyorsunuz ancak kırsal alanda mayınlı saldırılar bitmek bilmiyor. Mayın döşemeyle “meşru müdafaa” arasında nasıl bir ilişki var? Bu tür saldırılara son vermeyi ve döşemiş olduğunuz mayınlamaların temizlenmesine yardımcı olmayı, “silahların susması” için önemli bir adım olarak görmüyor musunuz?

Abdullah Öcalan, yakalanmasının ardından PKK militanlarının ülke dışına taşınmasını gerçekleştirebilmişti. O gün bunun karşılığını alamadı ancak bugün koşulların epey farklı olduğu ve tarihi bir fırsatın yakalandığı söyleniyor. Bugün benzer bir adım atılması durumunda gerisinin çorap söküğü gibi gelebileceğine neden inanmak istemiyorsunuz?

9) Hükümetin inisiyatifi askerden alması konusunda ısrarcısınız. Çok iyi bir fikir. Peki siz siyaset yapmayı kendi sivillerinize bırakmayı neden hiç düşünmezsiniz? Niçin DTP’nin (ve daha önceki partilerin) elini kolunu serbest bırakmaz, önünü açmazsınız?