AKP her yerde darbeci arıyor

Ankara'da Atatürk Bulvarı üzerindeki Celal Bayar Köşkü'ndeyiz. DP'nin yeni genel başkanı seçilen siyaset ve hukuk ustası Hüsamettin Cindoruk'la konuşuyoruz. Esas olarak son servis belgesi AKP ve Gülen Hareketi'ni bitirme belgesinin gerçek olup olmadığını ve Başbakan Erdoğan başta olmak üzere AKP'lilerin askeri darbe takıntılarını konuşuyoruz. Cindoruk söz konusu belgenin gerçek olduğuna inanmıyor. “Gerçek çıksa da bu kadar gürültü koparmaya ne gerek var?” diyor. Ardından da Anayasa Mahkemesi'nin AKP'nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu kararının AKP'de inanılmaz bir telaş uyandırdığı için gttikçe daha fazla darbe evhamına kapıldıklarına dikkat çekiyor. Bir anlamda “yaptıkları yanlışları bildikleri için günün birinde darbeye hedef olmaktan korkuyorlar” demeye getiriyor.

- DP Genel Başkanlığı'na aday olduğunuzda yandaş basında hakkınızda olmadık yazılar çıktı. Başbakan Erdoğan da DP'nin sizin gibi yaşını başını almış birinden medet umacak hale geldiği sözlerini sarf etti. Sizce o cenahtan neden bu kadar tepki çektiniz?

H.C. - Bu benim için beklenmeyen bir hadise değildi. Türk siyasi hayatında AKP'nin merkez partisi olduğu iddiası bir statü sembolü haline gelmişti. Doğru değildi aslında. AKP merkez partisi olmaya gayret etmedi. Etmediği için de kendi kimliğine hızla döndü. Kendi kimliği Milli Görüş'tür. Milli Görüş gömleği çok yıprandığı, eskidiği için Milli Görüş gömleğini sadece sentetik olarak değiştirdiler. Bir başka gömleğin içine Milli Olmayan Görüş dediler. Ama görüş Milli Görüş'tü. Benim baştan beri söylediğim AKP'nin seçmen tabanında haksız yere kapladığı bir alan olduğu. Aslında geçmişteki o çizgi DP-AP-DYP çizgisidir ve o çizginin seçmenidir.

O seçmenin büyük bölümü partisizlik nedeniyle ya da başka nedenlerle AKP'ye oy verdi. Ama bu oylar ödünçtü. Günün birinde kendi partisinin canlanacağını, geleceğini hesapladı. Dikkat ederseniz DYP'nin yüzde 27 oy aldığı 1991 seçiminde RP TBMM'ye girmekte zorlandı. Ancak 40 milletvekili çıkarabildi. DYP 180 milletvekili çıkarmıştı. Demek ki gerçek bir merkez partisi seçime girince Milli Görüş'ün oyları azalıyor. Meclis'e soktukları milletvekilleri kendi kaplama alanlarındaki görüşleri temsil ediyor. Ama DYP'nin oyları azaldıkça RP'nin, FP'nin oyları ve milletvekili sayıları çoğaldı.

Hatta onların bir tanesinde Erbakan başbakan oldu. Bu olguyu bilen, siyasi hadiseyi takip eden yandaş basının benim DP'ye gelişimi bando mızıkayla karşılamayacağını biliyordum. Ellerinden geleni yapacaklarını tahmin ediyordum. Ama bu kadar ağır, bu kadar yanlış bir kampanya yürüteceklerini tahmin etmiyordum.

- Sizce çok mu bel altı vurdular?

- Hayır. Bana vuracak sebep bulamayınca beni ve Sayın Demirel'i darbeci olmakla suçladılar. Ama bu inandırıcı değildi.

- Sizi 28 Şubat sürecini desteklemekle suçladılar...

- Evet. Bu doğru değildi. Siyasi hayatı takip eden Türk vatandaşları, partili arkadaşlarımız bunun yanlış, iftira olduğunu anladılar. Kongre bu yoğun baskılara rağmen beni ve benimle beraber arkadaşlarımı seçti. Daha doğrusu da demokrat geleneği seçti. Şimdi siyasi geleneğe uygun bir yapılanma içindeyiz. DP'yi kısa zamanda yeniden yapılandıracağız. Siyasi gelenekler zaman zaman uykuya dalabilir. Ama ölmezler; canlanırlar. Nitekim CHP de böyle bir gelenektir. Başı ağrıdığı, baraj altında kaldığı seçimler oldu. Ama bugün yine siyasi hayata devam ediyor. Biz de aynı şeyi yapacağız. Dikkat ederseniz bu arkadaşların kampanyaları da azaldı. Çünkü tutturamadılar. Tutturamadıkları için de şimdi daha barışçıl bir siyasi yapılanma içinde olduklarını görüyorum.

- Peki, ANAP'la birleşmeyi ne zaman hayata geçireceksiniz?

- ANAP'la birleşme benden önceki dönemde belli bir aşamaya gelmiş. Biz onu sürdürüyoruz. Geçmişte onların yaptıkları projenin işlemeyiş sebebi bence seçime çok yaklaşılmış olmasıydı. Çünkü seçim arifelerinde parti birleşmeleri zordur. Şimdi iyi niyet var. Tabii Siyasi Partiler Kanunu'ndaki engeller aşılmalıdır. Partiler dörder kişi vererek bir komisyon oluşturdular. Sonucu almak bence her bakımdan Türk siyasi hayatında bir sinerji yaratabilir. Yoksa oyları topladığımız zaman bu birleşmenin çok pratik bir sonucu var gibi gözükmüyor. Bu iki siyasi parti bir araya gelirse bir sinerji oluşur ve merkezde bu gelişmede psikolojik bir savaş kazanılmış olur. O bakımdan önemlidir.

- O dönem birleşme sağlanamadı. Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar birbirlerini suçladılar...

- O sayfayı hiç açmıyorum. Çünkü tarihteki yanlışlar ya da kavgalar bugüne gelmemeli. Bugün yeni bir başlangıç yapıyoruz. ANAP'ın çok değerli bir genel başkanı, iyi niyetli bir idare heyeti var. Müzakereleri onlarla kaldığı yerden devam ettiriyoruz. Hatta beraber bütünleşeceğiz.

- Yani merkez oyları bundan sonra kurda kuşa teslim etmeyeceksiniz. Öyle mi?

- Kurda kuşa da ampule de (Burada bir kahkaha atıyor)...

- Siyaset gündeminin tam ortasına oturan Taraf gazetesinin yayımladığı 'İrticayla Mücadele Planı'nın sahte mi değil mi tartışmaları var. Sizce AKP ve Gülen Hareketi'ni bitirme planının Genelkurmay'da bir birim tarafından hazırlanmış olması akılcı bir düşünce tarzı mıdır?

- Değil. Bir kere metnin içeriğine baktığınız zaman bunun Genelkurmay'ın üslubu olmadığını görüyorsunuz. İkincisi, daha önce ordunun andıçlarında yer alan bir değerlendirme değil. Bitirme tabiri çok amiyane bir tabir. Siyasi açıdan baktığınız zaman da hareketlerin bitirilmesi kolay işler değildir. Bence o metin tamamıyla uydurma, rasyonel olmayan biraz da amatörce bir çalışmanın eseri gibi. Sanıyorum o belge sahte çıkacaktır.

Sahte çıktığı zaman da o mücadeleler, tartışmalar zamanımızı çalmalar bitecektir. Esas AKP'nin unutturduğu başka bir olgu var, o da Anayasa Mahkemesi'nin kararı. Anadolu'da arazi ihtilafını çözmek için “Muhkem tapum, kapı gibi tapum var” derler. Türkiye'de kapı gibi muhkem bir Anayasa Mahkemesi kararı var. AKP'nin bu işlere bu kadar zaman harcayacak yerde Anayasa Mahkemesi'nin kesin ve onları suçlayıcı kararına karşı tedbirler üretmesi lazımdır. O tedbirleri üretmek yerine bir avukat bürosunda çıktığı varsayılan, bir albayın hazırladığı söylenen bir belgeyi bu kadar önemsemesi çok yanlıştır. O belgedeki yazılanlar tartışılır. Ama Anayasa Mahkemesi kararı hem kesin bir hüküm hem de içeriğinde AKP, Başbakan, Cumhurbaşkanı, o günkü TBMM Başkanı hakkında çok önemli iddialar, suçlamalar var. Hem de AKP'nin anayasaya aykırı fiillerin odağı olduğu iddiaları yer alıyor. Bu iki belgeye baktığınız zaman hangisi güçlü?

- Peki, AKP bu suçlamalar karşısında ne yapmalıydı?

- Şöyle bir şey teklif edilebilir. Hükümetten çekilebilir. Bir başka hükümet kurulmasına önayak olabilir. Kendisini tekrar anayasa çizgisine getirmek için çeşitli teşebbüslerde bulunabilir. Ama bunları yapacağını sanmıyorum. Birtakım albay planlarına takılıp, Ergenekon davalarına güvenip bel bağlayarak yapılan siyaset hem AKP hem Türk siyaseti için yanlıştır. Bu söz konusu belgeyle ilgili tartışmaların muhalefet ve iktidar açısından abartıldığını düşünüyorum. Türkiye'nin demokratik hayatında bu küçük bir hadisedir. Biz neler, ne andıçlar, gece yarısı bilgisayarlara düşen belgeler yaşadık.

- Onlar bile bu kadar tartışma konusu olmadı da bu neden böyle bu kadar tartışma konusu ediliyor?

- AKP'nin kendisine karşı bir darbe yapılacağı evhamına kapıldığı anlaşılıyor. AKP en ufak yaprak kıpırtısından ürküyor, korkuyor. Bir iktidarın Türkiye'de bir darbe evhamıyla yaşamasındaki psikolojik ve siyasi zorluğu çok iyi biliyorum. AKP bundan kurtulmalıdır.

- Anlaşılan birileri Başbakan'a sürekli darbe yapılacağı ve öldürüleceği korkusunu pompalıyor. O zaman bu evhamdan nasıl kurtulacaklar?

- Öyle olduğu anlaşılıyor. Ama insan böyle korkuyla yaşayamaz. Bir siyasi hareket, suikast, darbe, karşı hareketler, sokağa inen toplumsal aykırılıklar, karşı düşüncelerden korkmamalıdır. Aksine, onlarla uzlaşmalı ve onlarla beraber yaşamaya alışmalıdır. Onlar Cumhuriyet mitinglerinde bile bu reaksiyonu göstermediler. Hayret ediyorum. Bir albayın yazdığı söylenen mevhum bir belgeden müthiş paniğe kapıldılar. Genelkurmay Başkanı'yla saatlerce konuştu. Bir de yargıya başvurdu.

- Yargıya başvurdu da kime karşı savcılığa suç duyurusunda bulundu acaba?

- Evet. Sanığı olmayan bir iddia ortaya attılar. Sanık o albaysa o kadar çok AKP'linin toplu halde adliyeye gitmesine gerek yoktu. Avukatları gider, bunu yapardı. Bu bence bir albayı hedef almıyor. Bir kalkışmayı varsayarak, bunun bir toplumsal hareket olduğu düşüncesiyle bunu yaptılar. Muhatabı, şikâyet edilen belli değil. Bence orada şikâyet edilen Genelkurmay Başkanlığı'dır. İsteselerdi sanık olarak bu albayı gösterebilirlerdi. Ucunu açık bıraktılar, demin söylediğim korkunun devamıdır. Muhatap da Genelkurmay Başkanlığı'dır.

- Savcılığa yapılan o suç duyurusuyla hükümet ve Genelkurmay Başkanlığı'nın karşı karşıya getirilmiş olması çok tehlikeli bir durum yaratmıyor mu?

- İşi daha karmaşık hale getirdiler. Bence birileri acele karar verme zorunluluğunu hissetti. Hem sivil hem askeri savcılıkta iki aşamalı bir soruşturma sürüyor. Teknolojinin yeni imkânlarıyla belgenin sahteliği ya da gerçekliği çok kısa zamanda anlaşılır. Bu acele de demin söylediğim evham ve korkunun bünyeyi sardığını gösteriyor. Yani AKP bünyesinde darbeyle ilgili bir korku ve kuşku var. Bu da Başbakan'dan başlayarak çok derinlere inmiş. Her çalının arkasında bir darbeci ve bir darbe var sanıyorlar